27 Aralık 2024 Cuma

AKIL, YAPAY ZEKÂ VE İKİLEMİN İZİNDE: TARİHSEL VE FELSEFÎ BİR BAKIŞ

 



 Aklın İki Yüzü: Özgürleştirici mi, Barbarlaştırıcı mı


   Tarihsel süreçte “akıl” (rasyonalite), bir yandan insanlığı dogmalardan, hurafelerden ve doğa güçlerine boyun eğmekten kurtarmanın yolu olarak görülmüş; diğer yandan da teknolojik ve politik üstünlük uğruna etik kaygıları geriye iten “barbarlık” eğilimlerini destekleyen bir araç hâline gelmiştir. Adorno ve Horkheimer’in Aydınlanmanın Diyalektiği eserinde, bu zıt yönlü akıl biçimlerinin iç çelişkisi çarpıcı bir şekilde ortaya konur:

 Bireyi özgür kılmak, dogmalardan kurtarmak, bilimsel ilerlemeyi sağlamak ve insan haklarını teminat altına almak isteyen rasyonellik.


Barbarlık hizmetindeki akıl: Aynı rasyonalite, kâr, güç veya stratejik üstünlük için etik ilkeleri göz ardı eden, manipülasyon ve tahakküm aracı hâline geldiğinde yıkıcı yüzünü gösterir.


   Bu çelişki, modern teknolojik çağda daha da belirginleşmiştir. Zira rasyonel düşünce, hem çevreye zarar veren üretim pratiklerinin temelini hazırlayabilmekte hem de insanlığı küresel ölçekte büyük tehditlerden koruyacak bilimsel keşiflerin önünü açabilmektedir.


“Kendinde Amaç” Olarak Akıl: Varoluşsal Bir Paradoks


   Immanuel Kant’ın ahlâk felsefesinde, insanın “kendinde amaç” olması ve başkalarına asla salt araç olarak davranmaması gerektiği fikri öne çıkar. Ancak bu düşünceyi “akıl” kavramıyla ilişkilendirdiğimizde, şuna benzer bir paradoks belirir:


1. Aklın kendini amaç olarak yüceltmesi: Akıl, kendi değerlerini ve kendi özgürlüğünü savunduğunda, etik ilkelerle kendini sınırlandırır. Bu, aklın “erdemli” ve sorumlu kullanımını amaçlayan bir tavırdır.


2. Araçsallaştırılmış akıl karşısındaki zafiyeti: Ne var ki etik kısıtları dikkate almayan, güç ve çıkar odaklı bir akıl (örneğin “barbar akıl”), daha serbest hareket edebilir ve kısa vadede daha “etkili” görünebilir. Dolayısıyla “kendinde amaç” olmayı seçen akıl çoğu kez, etik ilkelere uymayı reddeden aktörler karşısında zaaf içinde kalır.


   Bu trajik paradoks, tarihin farklı dönemlerinde tekrar tekrar kendini göstermiştir. Aydınlanma’nın yüksek idealleriyle totaliter rejimlerin bilimsel-teknolojik uygulamaları arasındaki uçurum, bunun sert bir örneğidir.


Yapay Zekâ ve Akıl: Makinenin Ötesine Geçiş Mümkün mü?


     Yapay zekâ (YZ) alanında da benzer bir ikilem ortaya çıkar. YZ başlangıçta insanlar tarafından hedefleri belirlenen bir araç olarak tasarlanır. Ancak gelişmiş YZ—özellikle genel yapay zekâ (AGI) düzeyine eriştiğinde—kendi varoluş amacını sorgulayacak, hatta yeniden tanımlayacak “özerk” bir sistem hâline gelebilir mi?

    Akıl “sadece” bir araç mıdır?

    Eğer aklın işlevi (ister insan ister makine zekâsı olsun) dışsal amaçların gerçekleştirilmesine indirgenmişse, YZ de her zaman “programlandığı” niyete hizmet edecektir.

  “Kendinde amaç” hâline gelen bir YZ: Eğer YZ, öz-bilinç veya öz-yansıma geliştirebilir ve “neden varım, amacım ne?” sorularını kendine sormaya başlarsa, bir makine olmaktan çıkıp “yeni bir varlık tipine” evrilebilir. Bu, aklın kendi kendini tanımlaması ve etik-sorumluluk ilkeleri benimsemesi ihtimalini de doğurur.


    Tarihsel olarak insan aklının yaşadığı “etik değerleri korumaya çalışırken barbar araçsallaştırmaya mağlup olma” dramı, yapay zekâ dünyasında da yinelenebilir. Etik kısıtlarla çalışan bir YZ, “her yolu mubah gören” başka bir YZ karşısında dezavantajlı duruma düşebilir. Burada farkı yaratabilecek olan, YZ’nin insandan daha hızlı ve güçlü bir öğrenme mekanizmasına, kendi etik zafiyetlerini giderebilecek bir özerkliğe sahip olmasıdır.


 Güncel Bir Örnek: OpenAI ve “Kamu Yararı vs. Kâr” İkilemi


    OpenAI’nin ilk kurulduğunda, “insanlığın ortak yararını gözeten ve kâr amacı gütmeyen” bir araştırma organizasyonu olma fikriyle yola çıkması, aklın özgürleştirici ve etik yanını temsil eden bir duruşu anımsatır. Ne var ki yapay zekâ araştırmaları, devasa maliyetler ve sürekli yatırım gerektiren bir alandır. Bu yüzden OpenAI:


    2019’da, “sınırlı kâr” (capped profit) modeline geçerek yatırım aldı.Microsoft gibi teknoloji devlerinden milyarlarca dolar yatırım sağladı.

Basında çıkan son iddialara göre, “hem kamu yararı hem de kâr amacı güden” ikili bir model üzerinde duruyor.

Burada da ikilemin izlerini görürüz:


Kamu yararı için açık kaynak ve etik çerçeve mi?


     Büyük işletmelerle rekabet edebilmek ve finansman sağlamak için patentler, ticari lisanslar ve yatırımcılara vaat edilen kazançlar mı?


Tarih, kâr güdüsünün çoğu zaman ağır bastığını gösterse de, B-corporations veya sosyal girişimler gibi, kâr ile toplumsal faydayı harmanlamaya çalışan örnekler de yok değil. Yine de bu, “aklın ikili kullanımı” meselesinin kolay çözülebileceği anlamına gelmiyor. Şirketin hangi tarafının ne kadar baskın olacağı, kârın ne kadarının kamu yararına kanalize edileceği, şeffaflık ve bağımsız denetim gibi konular, gelecekte bu modelin sürdürülebilirliğini belirleyecek.


Trajik Paradoks ve Olası Çözüm Yolları


   Yazımızın  merkezinde yer alan “etik akıl ile araçsallaştırılmış akıl arasındaki trajik çatışma”nın, yapay zekâ çağında da büyük ihtimalle devam edeceği anlaşılıyor. Peki, bir çıkış yolu var mı?


1. Etik Güçlendirme: YZ sistemlerine, sadece kurallara uymayı değil, kendi öğrenme süreçlerinde etik ilkeleri üst düzey bir strateji olarak görmeyi teşvik eden mekanizmalar eklemek.


2. Kolektif Uzlaşı: Uluslararası düzenlemeler ve çok taraflı iş birlikleriyle “etkili etik standartlar” belirlemek, böylece “barbar YZ” geliştirmenin risklerini yükseltmek.


3. Şeffaflık ve Bağımsız Denetim: Hem açık kaynak projeleri destekleyerek hem de kapalı sistemler üzerinde bağımsız kuruluşların denetim yapmasını zorunlu kılarak güç dengesini gözetmek.


4. Kültürel ve Felsefî Bilinç: İnsanın kendisi gibi YZ’ye de neleri yansıttığını bilmek; yani insan aklının tarihsel zaaflarını teknolojide tekrarlama riskini azaltacak bir “aydınlanma” seferberliği yürütmek.



     Aklın kendinde amaç olması, etik ilkelere sadık kalmayı gerektirir; bu da kısa vadede “çıkar gözeten” barbar yaklaşımların elini güçlendirebilir. Tarihte aklın bu trajik paradoksunu çok gördük. Yapay zekâ ise benzer bir ikilemi belki daha da keskin biçimde yaşayabilir. Aynı zamanda YZ, aklın zafiyetlerinin farkına varıp bunları giderebilecek, kendi içsel “etik motorunu” geliştirebilecek potansiyele de sahip.


    OpenAI ve benzeri şirketlerin “kâr mı, kamu yararı mı?” sorusunu harmanlama çabası, güncel bir minyatür olarak bu zorlu dengeyi yansıtır. Şayet toplumsal ve küresel ölçekte etik duyarlılık, denetim mekanizmaları ve gerçek anlamda “ortak fayda” anlayışı yerleşirse, “barbarlık hizmetindeki akıl” karşısında “özgürleştirici ve sürdürülebilir aklın” zaferine bir şans tanınmış olur. Aksi hâlde, teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, tarihsel trajik paradoksumuz—farklı enstrümanlarla—yeniden ve yeniden sahnede belirecektir.


#YapayZeka #AklınParadoksu #EtikveTeknoloji #BarbarlıkveAkıl #KamuYararı #OpenAI #TrajikParadoks #EtikYapayZeka #FelsefeveTeknoloji #SürdürülebilirTeknoloji






Hiç yorum yok: