Son bir ayda Suriye'de yaşanan gelişmeler, tüm dünyanın dikkatini bir kez daha bu kanlı sahneye çevirdi. Şam, belki de modern tarihinin en sessiz teslimiyetlerinden birine sahne oldu. Esad rejiminin çöküşü ve Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) neredeyse dirençle karşılaşmadan Şam'ı ele geçirmesi, dışarıdan bakan gözler için şaşırtıcı bir zafer gibi görünebilir. Ancak sahadaki toz duman dağıldığında ortaya çıkan gerçek, bu sürecin basit bir askeri çatışmadan çok daha fazlası olduğunu açıkça gösteriyor. Bu, yalnızca bir grubun diğerine üstün gelmesinden ibaret değil; vekil devletlerin perde arkasında yaptığı pazarlıkların bir sonucuydu.
HTŞ’nin Şam’a doğru ilerleyişi, pek çok gözlemci için beklenmedik bir gelişmeydi. Ancak bu gelişmenin bir zaferden çok, sahada ve diplomatik masada oynanan satrancın bir hamlesi olduğu açık. HTŞ, başlangıçta El Kaide bağlantılı bir yapı olarak ortaya çıkmış olsa da, uluslararası ve bölgesel dengelerle uyum sağlayan bir pragmatizm geliştirdi. Sahada kazandığı askeri başarılar, vekil devletlerin desteği ve yönlendirmesi olmaksızın mümkün olamazdı.
Şam’ın düşüşüyle birlikte HTŞ, Suriye’nin siyasi ve askeri manzarasında merkezi bir figür haline geldi. Ancak bu zaferin ardında, yalnızca bir grubun askeri gücü değil, daha derin ve karmaşık pazarlıklar yer alıyor.
Esad Rejiminin Çöküşü: Bir İhanet mi, Bir Zayıflık mı?
Esad rejimi, on yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş boyunca İran ve Rusya'nın desteğiyle ayakta kalmıştı. Ancak bu destek, son dönemde tuhaf bir şekilde zayıfladı. Rusya'nın Suriye’den çekilmesi ve İran'ın sahadaki etkisini azaltması, rejimin hızla çökmesine yol açtı. Ne oldu da Esad, bir zamanlar arkasında duran güçlerin desteğini yitirdi?
Bu sorunun cevabı, diplomatik odalarda, kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıklarda gizli. Rusya, Ukrayna’daki savaşı ve Batı ile yaşadığı kriz nedeniyle, Suriye’deki maliyetli varlığını sürdürmekten vazgeçmiş olabilir. Ancak bu çekilmenin bedeli neydi? Enerji anlaşmaları mı? Batı ile başka bir uzlaşma mı? Şu an için sadece tahminler yürütebiliyoruz.
Esad rejiminin çöküşü ve HTŞ’nin yükselişi, görünüşte birbirinden bağımsız olaylar gibi görünse de, aslında bölgenin ABD ve İsrail'in çıkarlarına göre yeniden şekillendiğinin kanıtıdır.
Büyük güçlerin hesapları
ABD, Suriye’de İran ve Rusya’nın etkisini sınırlamak için uzun zamandır dolaylı bir strateji yürütüyordu. Esad rejiminin çökmesi, bu stratejinin bir sonucu olarak değerlendirilebilir.İsrail, Suriye’nin parçalanmış bir yapıda kalmasını kendi güvenliği açısından en uygun senaryo olarak görüyor. Merkezi bir otorite yerine, birbirleriyle çatışan küçük grupların bulunduğu bir Suriye, İsrail için daha az tehditkâr bir komşu anlamına gelir.
Bu gelişmeler, sahadaki tüm tarafların yalnızca büyük güçlerin stratejik oyunlarında birer piyon olduğunun acı bir hatırlatıcısıdır.
Soğuk Savaş’ın Gizli Orduları ve Suriye İç Savaşı’nda Yeni Bir Yüz
Soğuk Savaş döneminde, dünya sahnesinde resmi politikalardan çok daha karmaşık bir mücadele sürüyordu. Gladyo benzeri gizli yapılar, devletlerin görünürdeki sınırlarını aşarak gölgelerde operasyonlar yürüttü. Soğuk Savaş’ın sona ermesi bu yapıların tarihe karıştığını düşündürmüş olabilir. Ancak gerçek, bunun tam tersidir. Bugün Suriye gibi vekalet savaşlarının sürdüğü ülkelerde, bu yapıların yeni biçimlerine tanık oluyoruz.NATO tarafından kurulan gizli Gladyo yapıları, Batı Avrupa’da komünizme karşı bir tampon oluşturmak için kurulmuştu. Bu yapılar, paramiliter gruplardan istihbarat teşkilatlarına kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyordu.
Bu yapılar, resmi hükümet politikalarını aşan bir güç olarak çalışıyor ve devletlerin sınır ötesindeki çıkarlarını koruyordu.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle bu yapılar, bir evrim geçirerek vekalet savaşlarının baş aktörleri haline geldi. Suriye iç savaşı, bu dönüşümün en net örneklerinden biri:
ABD, Rusya, Türkiye, İran ve diğer bölgesel aktörler, sahadaki gruplar aracılığıyla birbirleriyle mücadele ediyor. Bu gruplar, modern zamanların gladyosu haline gelmiş durumda.
El Kaide kökenli bir örgüt olarak ortaya çıkan HTŞ, bu vekalet savaşlarının bir ürünü olarak yükseldi. Hem sahadaki etkinliği hem de uluslararası dengelere uyum sağlama çabası, onu vekil güçlerin desteğiyle şekillenen yeni nesil bir yapı haline getirdi.
Halk Hareketlerinin Manipülasyonu
Suriye’deki halk isyanları, başlangıçta demokratikleşme vaat ederken, hızla vekalet savaşlarına dönüştü. Bu dönüşüm, halk hareketlerinin dış güçler tarafından nasıl manipüle edilebileceğini açıkça göstermektedir. Suriye, sadece sahada değil, uluslararası diplomasi masasında da büyük bir mücadeleye sahne oldu.
Esed Sonrası Suriye – Parçalanmış Bir Gelecek
Esad rejiminin çöküşü, Suriye’nin geleceğini karanlık bir belirsizlik içine sürükledi. Ancak belirsizliğin ötesinde, görünen bir gerçek var: Suriye, ABD ve İsrail’in stratejik çıkarlarına uygun olarak parçalanmış bir yapıya dönüşüyor.
Merkezi bir otoritenin çökmesi, ABD ve İsrail’in bölgesel çıkarlarına hizmet ediyor. Daha küçük, birbirleriyle çatışan grupların olduğu bir Suriye, bu güçler için daha az tehdit oluşturuyor.
ABD, Suriye’deki etkinliğini vekil yapılar üzerinden sürdürürken, İsrail, İran’ın etkisinin azalmasını ve sınır güvenliğinin artmasını hedefliyor.
Yeni Dinamikler
Türkiye, kendi sınır güvenliğini koruma ve mülteci krizini yönetme çabasıyla sahada etkili olmaya devam edecek.İran, Suriye’deki etkinliğini korumak için yeni stratejiler geliştirmek zorunda kalacak.
Esad sonrası Suriye, parçalanmış bir yapıyla uzun süreli bir istikrarsızlığa sürüklenecektir. Bu durum, yalnızca bölge halkı için değil, tüm Ortadoğu için daha büyük bir krizin habercisidir.
#Suriye #HTŞ #EsadRejimi #VekaletSavaşı #Ortadoğu #İsrail #ABD #Rusya #ArapBaharı #SuriyeİçSavaşı #BölgeselPolitika #Kapitalizm #AskeriHegemonya #ParçalanmışSuriye #OrtadoğuStratejisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder