19 Mayıs 2010 Çarşamba

DOĞRUCU DAVUT HANGİSİ?

patentçi

  Şu karikatürüm üstüne konuşmak istiyorum.Sol taraftaki burnu ve kulağı küpeli adamla sağdaki burnundan ve kulağından kıllar fışkıran adam hakkında..

   Fakat ilk olarak bunlardan birinin sağ tarafta diğerinin sol tarafta olmasının onların temsil ettiği siyasal görüşlerle bir alakası olmadığını belirtmeliyim.Karikatürün bu şekilde düzenlenmiş olmasının tek nedeni okunmasını kolaylaştırmaktır.

  Soldaki adam doğruların patenti için başvuru yapıyor.hem de yeryüzünde ne kadar doğru varsa patentini istiyor.Tavrına dikkat ediniz.Karşısındaki memura bu isteğinin yerine getirilmesi zorunlu imiş gibi emrivaki yapıyor.

  Sağdaki herifse böyle bir isteğin ne denli uçuk kaçık olduğunu anlamış;evrakları bile görmeden kendi meşrebine göre başvuruyu reddediyor..

  Bu adamlardan biri ayakları yere basmayan fanteziyi,diğeri ise sağduyuyu mu temsil ediyor?Olabilir.Peki siz hangisinden yana olmayı tercih ederdiniz?Burnu küpeli fantezi kaçığı herifi mi,yoksa burnu ve kulağından kıllar fışkıran görmüş geçirmiş herifi mi?Belki tercih yapmak istemezsiniz.Ama soldaki adamın gençlik hallerinizi sağdakinin de babanızı çağrıştırmış olması muhtemeldir…

   Soldaki tipin benzerleri ile üniversitede,kültür düzeyi görece yüksek çevrelerde çok karşılaştım ben.Sağdaki ile de,iş dünyasında,memurlar arasında,mahallemde ve akrabalarım arasında…Her iki tipten de çok tırstığımı,bunların ikisine de eşit mesafede olmak istediğimi söylemeliyim.

  Soldaki adam yumurtladığı her türlü fantezinin gerçek dünyada bir karşılığı varmış gibi davranmayı sever.İtiraz ettiğiniz anda sizi ışık hızı ile “sisteme teslim olmuş” damgası ile damgalar.O zaten hep “aşkın ve devrimin “ saflarındadır.Gerçekçi olduğu için imkansızı istemek onun üstün karakterinin ayan beyan göstergesidir.Siz ona istediğiniz kadar hayallerin tıpkı doğanın yasaları gibi bin bir sınama yanılma yolu ile,büyük sabır ve zahmetlerle gerçek dünyada yerini alabileceğini anlatmaya çalışın ona;ister Marks’ı,ister Kant’ı referans gösterin…O bildiğini okur.Bu tür beyefendilerin sanki ellerinde sihirli bir değnek vardır,fırsat verilse onlara,sihirli değnekleri ile değişmez sanılan her şeyi değiştireceklerdir!..

  Genelde küçük ilerici partilerde,sivil inisiyatiflerde,dernek ve örgütlerde bolca bulunurlar.Egemen erkeksi tavırları,buyurganlıkları ve kolaycı fikirleri sayesinde hemen çevrelerinde bir topluluk oluşturabilirler…Öğrenci derneklerinin,”kurtarılmış” kantin köşelerinin ateşli hatipleridir onlar.Ama aslında tuzu kuru kişilerdir.Anne babaları tarafından ne yaparlarsa yapsınlar hoş olacağına inanacak şekilde yetiştirilmişlerdir.Gerçek dünyanın zorlukları,acıları ile yüz yüze getirilmemişlerdir.Bu kişiler hapse girseler dahi ailelerinin desteği eksik olmaz arkalarından.

  Fakat asıl ilginç olan şey,her şeye muhalif her konuda devrimci görünen bu adamların hayatlarının belli bir döneminde geçirdikleri dramatik değişimdir.Üniversite hayatı sona erdiğinde,fantezileri yüzünden sisteme asla uyum sağlayamayacağını düşündüğünüz bu adamlar bakarsınız ki iş dünyasında kısa sürede sivrilmeye başlamış,kamuda ya da banlalarda kısa sürede önemli görevlere gelmiş..Durumu kurtarmak için hala solcu görününüyor,ama aslında geçmiş fikirleri ile arasına demir bir perde çekmiş..Durum neyi icap ediyorsa o şekilde düşünüp yaşamaya başlamış…

  Gelelim öbür adama.Kulağından ve burnundan kıllar fışkıran adama..O kılların fışkırması bir tesadüf değil.Çünkü o toprağa,yeryüzüne ait.Yaşadığı çevrenin değerlerini içselleştirmiş,toplumsal hiyerarşide kendine düşen paya ve yere itirazsız kalenderce boyun eğmiş.Uçuk kaçık fikirlerle asla işi olmamış.Neyin mümkün neyin olanaksız olduğunu şaşmaz bir doğruluk payı ile bilecek kadar yaşadığı topluma aşina..Alçak gönüllü bir sağduyu mercii sanki..

  Soldakinin aksine,babasından bolca dayak yemiş,yazın sanayinin kirli ve yağlı dükkanlarında çalışmış.Fanteziye kaçtığında şiddetle bastırılmış.İtilmiş kakılmış ve hayat tarafından alaya alınmış…

   Fakat bu adam aslında o şaşmaz sağduyusu,o toprağa ve gerçekliğe yakınlığı yüzünden soldaki adamdan daha korkunçtur.Bakmayın onun vicdanlı görünümüne.O bir kitle kuyrukçusudur.Kitlenin içinde o şaşmaz sağduyusu,görmüş geçirmişliği anında buhar olur,yeter ki,peşine takıldığı kitle bir şeyi düşman ilan etsin.

  Bu tip adamların bazıları gündelik hayatta tavuk bile kesemeyecek kadar yufka yürekli görünebilir.Ama örneğin 6-7 eylül olaylarındaki yağmacıların,izmiri baştan sona kül eden kundakçıların,Sivas’taki korkunç katliamın faillerinin arasında görebilirsiniz böyle adamları.Aslında kölesi oldukları iktidara ve sağduyu dediğimiz şeye karşı o denli bilinçdışı nefret geliştirmişlerdir ki,işte o kitlenin büyük saldırganlık ve yağma dönemlerinde aklın ve sağduyunun her çeşidine boş verip korkunç bir vahşiye dönüşebilirler.Aklıma mesela Maraş olaylarında yeni doğmuş bebekleri bacaklarından ikiye ayırmış olan o anonim vahşiler geliyor.Yeter ki o tapındıkları kitle birilerini düşman ilan etsin.

Bunların farklı olanlara,marjinallere asla tahammülü yoktur.Para ile ölçülemeyen her türlü yeniliğin ilerlemenin karşısındadırlar…Mahalle baskısı dediğimiz şeyin ete kemiğe bürünmüş halleridirler.O şaşmaz sağduyularının arkasında taşra vandalizmini taşırlar.Cengiz Han’ın o vahşi yağmacı Moğollarının günümüzdeki versiyonudur onlar..İnanın akıl ve sağduyu adına tapındıkları şeylerin çoğu da aslında akıldan uzak,sağduyudan yoksundur.

Siz hangisine yakın görüyorsunuz kendinizi..Ben şahsen her iki tipten de korkmuş ve uzak olmayı yeğlemişimdir.Ama tercih yapmak zorunda olsam,soldakini sağdakine binlerce kez tercih ederim…

16 Mayıs 2010 Pazar

ANKARA HATIRASI!…

sinirsiz_ pizza 

   İki ay kadar önce Ankarada idim.Bir kaç günlük ziyaretimin nedenlerinden biri de,3 boyutlu "Avatar" filmini vizyondan kalkmadan görmekti.Eşim,oğlum ve ablamın yanısıra,yeğenlerim Murat Şanlısavaş ve Oğuz Mucurluoğlu da yanımdaydı.Diğerleri alışveriş merkezinde gezerken Ben,Murat ve Oğuz filmi izledik.Güzel,eğlenceli bir filmdi.Bu filmde 3 boyutlu sinemanın en gelişmiş teknolojisi uygulanmıştı.Fakat bazı yadırgatıcı şeyler de vardı.Örneğin arka plandaki nesneler normalden daha büyük görünüyorlardı.O kadar güzel çekilmişti,o denli cıvıl cıvıl fantastik bir dünya yaratılmıştı ki,keyif almadan izlediklerini söyleyenler,sanırım sinemanın o büyüleyici duygusunu yitirmişler.Üstelik kullanılan teknolojinin büyük sinema salonlarında izlemeyi zorunlu kılması nedeniyle bunun sinema için önemli bir yenilik olduğunu söyleyenlere hak veriyorum.Gel gelelim filmin hikayesini sıradan bulanlar ne yazık ki haklı.Fantezi türüne ait öğelerle bilim kurguya ait öğeleri bir arada kullanmışlar,ama bu elbette çok orjinal bir buluş sayılmaz.Fakat bilim kurgu olsun,fantezi türü olsun,en has örneklerinde bizi alışılmadık,tuhaf,düşsel bir dünyaya çekip,burada rüyalarımızdaki ile kıyaslanabilecek benzersiz deneyimler yaşatırlar.İşte bu,Avatar filminde olmayan şeydi.James Cameron'un daha önceki filmlerinden Terminatör'de bu fantastik ve bilim kurgu tadı fazlası ile vardı,ama bu filmdeki  sıradan bir hikaye idi.Sanıyorum hikayenin inceliklerinden daha çok görselliğin ön planda olmasını istemiş yönetmen.Asıl olarak çok fazla seyirci çekmesine önem vermiş.Bu açıdan gayet başarılı olmuş diyebiliriz ama,sinemayı asıl yaşatacak şeyin büyük ve güçlü hikayeler olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzyüze gelmiş oluyoruz bu film vesilesiyle...Neyse...Üstteki karikatür bu filme girmeden önce " adam başı 8 milyona istediğimiz kadar pizza yiyebileceğimiz" bir restoranda  karnımızı doyurmuştuk,o zaman aklıma gelmişti.Ne yazık ki pizzalar güzel değildi o nedenle tıka basa yiyemedim.Gitti mi 8 tl!...