Kayıtlar

Eylül 28, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çöküşün Estetiği: Kara Delik Metaforuyla Anlam ve Hiçlik Üzerine Bir Deneme

Resim
1. Giriş: Kişisel Krizden Kozmik Düşüşe Bu yazdıklarım, bir bataklık tarafından yavaşça yutulan ve bu durumu kanıksadığı için kendini kurtaracak hiçbir şey söyleyemediği halde bolca gevezelik yapan bir adamın hezeyanlarına benziyor olabilir. Belki de öyledir. Felsefe, çoğu zaman gündelik hayatın somut sıkıntılarından doğar. Günlerdir süren su kesintileri, dostların başına gelen trajediler, kalbe saplanan o ümitsiz yalnızlığın  hançeri… Tüm bunlar, kişisel bir çöküş hissinin ötesinde, varoluşa dair daha büyük, daha soyut bir sorgulamanın fitilini ateşler. Mutlu biri olsaydım, şimdi başka şeyler yazıyor olurdum. Ama mutluluk şans işidir ve ben bu aralar şanslı olanlardan değilim. Bu yüzden bu metin, somut yaşam deneyiminin ağırlığından yola çıkarak hayatın özünde bir “kara deliğe düşüş” olduğu tezine doğru bir yolculuktur. Yaşam, çoğu zaman “boktan ama hızlı” giden bir süreçtir. Su kesintileri, kuraklık tehdidi, Bacanağım Şahap’ın ve Eşimin kuzeni Serkan’ın kızının komada olmaları...

Kozmik Küstahlık

Resim
  1.  Acı çektiğimiz anlarda yüzümüze yerleşen bir gülümseme, genellikle bir metanet veya içsel güç göstergesi olarak yorumlanır. Zorluklar karşısında yıkılmadığımızı, irademizin acıdan daha büyük olduğunu kanıtlama çabasıdır. Ancak bu yaygın kanının ötesinde, çok daha derin ve rahatsız edici bir fikir yatar: teselli amacı gütmeyen, acının tam kalbinden doğan ve neredeyse küstahça bir gülümseme. Bu yüzden şimdi, acının en karanlık merkezinde parlayan o küstah gülümsemenin sırrına, evrenle paylaşılan o kozmik şakaya bakacağız. 2.  Acıyla başa çıkmanın en çarpıcı yollarından biri, kaderi pasifçe kabullenmek yerine, yaşanan trajediyi bilinçli bir tercihmiş gibi sunmaktır. Bu, "düşüşü kendi oyunuymuş gibi sahiplenme" eylemidir. Bu tavır, Nietzsche ’nin “ trajediyi sahneye koyma ” fikrine yakın dursa da ondan daha sinsi bir gülümseme içerir. Tanrı’nın bile gülümseyemediği bir noktada bizim sinsice gülümsememiz vardır. Kişinin, başına gelen felaketin müsebbibi kendisiymiş gibi...

Tabakhaneye Bok Yetiştirmekten Hiçliğe Tapınmaya: Hayat Üzerine Karanlık Bir Sorgulama

Resim
Hayatın Hızına ve Anlamına Dair Bir Sorgulama Hayatın bazen dayanılmaz bir hızla aktığı, bitmek bilmeyen bir mücadele gibi hissettirdiği anlar hepimiz için tanıdıktır. Kesilen sular, kötü giden mevsimler, kişisel trajediler ve beklenmedik zorluklar arasında savrulurken, varoluşun kendisi ağır bir yük gibi omuzlarımıza çökebilir. Bazen kalbe saplanmış ümitsiz bir hançerle ya da eşi benzeri görülmemiş bir yalnızlıkla boğuşurken, zihin en karanlık ve en aydınlatıcı patikalara sapar. Bu deneme, böylesi bir kişisel muhasebeden süzülüp gelen, hayatı, ilerlemeyi ve nihai amacı sorgulayan birkaç kışkırtıcı fikri mercek altına alıyor.  Hayat, Tabakhaneye Yetiştirilen Bir Aceleden mi İbaret? Modern hayatın amansız temposu, çoğu zaman bizleri nereye gittiğimizi sorgulamadan koşturmaya zorlar. Bu durumu ifade etmek için kullanılan çarpıcı bir halk deyişi vardır: "Tabakhaneye bok yetiştirmek." Bu benzetme, sonu belirsiz veya anlamsız bir hedefe yönelik telaşlı, hummalı ve sonuçsuz bir çab...

Tarih Kitaplarının Anlatmadığı Büyük İskender: 5 Sarsıcı Gerçek

Resim
  Efsanenin Ötesindeki İnsan Büyük İskender denildiğinde aklımıza yenilmez bir komutan, antik dünyanın kahramanı ve Pers İmparatorluğu 'nu dize getiren askeri bir deha gelir. Tarih onu zaferleriyle, kurduğu devasa imparatorlukla ve sarsılmaz cesaretiyle yazar. Ancak efsanenin zırhı ardında kanlı canlı, çelişkilerle dolu ve çoğu zaman şok edici bir insan gizlidir. Bu yazıda, Büyük İskender'in karakterini ve mirasını şekillendiren, genellikle göz ardı edilen beş sarsıcı gerçeği ortaya çıkararak okul kitaplarındaki parlatılmış imajı paramparça edeceğiz 1. Başarısının Arkasındaki Asıl Güç Babası Değil, Annesiydi İskender'in başarısı genellikle babası II. Filip 'in kurduğu disiplinli orduya ve siyasi zemine bağlanır. Bu doğrudur, ancak resmin sadece yarısıdır. İskender'in doymak bilmez hırsını ve tanrısal kader algısını asıl şekillendiren figür, babasından çok annesi, entrikacı ve hırslı Olympias 'tı. II. Filip oğluna fetihler için mükemmel bir ordu bıraktı. Ancak O...