23 Kasım 2010 Salı

Oğlumun arkadaşı ile oyuncak kavgası!...



Videoyu eşim çekmiş.Kırmızı oyuncak arabayı kapıp vermek istemeyen,kapı komşumuzun minik oğlu Eren.”Oyuncağımı aldı” diye kıyameti koparansa,oğlum Berk. Genç bayan, Eren’in annesi Zerrin Hanım, yaşlı bayan ise benim annem…Bizimki ağlıyor,çırpınıyor,kendini yerlere atıyor;ama Eren,bizimkinin inadına daha güçlü bir inatçılıkla karşı koyuyor…Videoyu çeken eşim,doğru bir şey yapmadığını anlatmaya çalışıyor bizimkine,ama dinletemiyor…Daha sonra Eren’in annesi,Eren’e,oyuncağı geri vermesi için dil döküyor,fakat o da başarılı olamıyor…

Bu videoyu Oğlum Berk,defalarca,on- onbeş kez ardı ardına izledi.Kandırmayı başaramasam daha da kimbilir kaç kez izleyecekti! Videoda kendini göstererek “Eren onu ağlattı,kırmızı arabayı vermedi” diye mırıldandı sonra.Şaşkınlık vardı,öfke vardı sesinde…Kendisine ait bir şeyi nasıl olup da vermediğini bir türlü anlayamıyordu.
Ona acıyordum.Sanki gerçek bir haksızlığa uğramış,sanki ben uğramışım gibi…Ama yapacak bir şey yoktu.Öğrenmek zorunda olduğu bir gerçek vardı burada…Deneye yanıla kavrayacağı çok önemli bir hayat gerçeği…

Paylaşamadıkları o oyuncak,defalarca yere çarptığı için külüstüre dönmüş bir metal çek bırak araba..Zaten bunların bu kavgası, ilk defa bu “kırmızı araba” üzerine rekabet yüzünden başlamıştı.Freud’un teorilerini apaçık doğrularcasına bir fallik simge bu:Kırmızı renkli bir otomobil…

Aslında birbirlerini çok seviyorlar..Acayip cana yakın davranıyorlar;ama her seferinde bir kırmızı araba giriyor aralarına(ille de kırmızı olacak!Eren’e ya da Berk’e ait..Ama kırmızı olması şart:)))Bu kırmızı arabalar yüzünden başlıyor kavgalar zırlamalar...Annelerine gına getirtiyorlar.

Benim oğlum, her şeye “benim” diye sahip çıktığı,kendine ait olmayan şeyler üzerinde de hak iddia ettiği bir yaşta.Eren de öyle.Oğlum ”o benim” diye hak iddia ettiği her şey üzerinde sonsuz bir hak sahibi olduğunu sanıyordu.Fakat bu kez,kendisiyle aynı yaşta bir çocuk,ona direniyor ve ona,egosunun sonsuz olmadığını gösteriyor, ona sınırlar dayatıyor…Oğlumun defalarca bu videoyu izleyerek anlamaya çalıştığı şey bu idi işte.Ona set çeken,ona sınırlar dayatan,ondaki narsistik egoya eşdeğer bir egoyla karşı koyan,bir başka varlık:Eren…

Yanılmıyorsam yaşamının en önemli deneyimlerinden birini yaşıyor oğlum.Bencilliğine son vermedikçe,kendisininkine eş değer bir başka çocuğun egosunu tanımadıkça,dostluğu,paylaşmayı,kardeşliği öğrenemeyeceği,çok çok önemli bir an…Eren’e eninde sonunda taviz verecek,onun oyuncağı üzerinde hak iddia etmesine katlanacak,bir başka varlığı tanımak için kendi varlığını ikinci plana itecek...Vazgeçmesi sayesinde arkadaşına,kendisini tanıma fırsatı da tanımış olacak…Elbette o üstün olma isteği,o rekabet sona ermeyecek…Ama o rekabete rağmen,insanları birbirine sarsılmaz iplerle bağlayan “dostluk” dediğimiz şey,dipten kök budak salacak.

Biz büyükler” ayıp” gibi kavramlarla,onların anlayamayacağı ahlaki öğütlerle durdurmaya çalışıyoruz onları, nafile!..Fakat şöyle bir yöntem deneyebilirdik:Oturup onlarla birlikte oynamak.Oyun esnasında, kavga ve rekabetin alternatifi olarak “paylaşma,sıra ile oynama,değiş tokuş,izin verme” gibi seçeneklerin olduğunu gösterebiliriz mesela.Ne anlar bu yumurcaklar “kavga etmeyin!” ünlemelerinden..”Çok ayıp!” gibi telkinlerden?..

Neyse amacım pedagoji üzerine ukalalık yapmak değil.Hepimizin her zaman karşılaşabileceğimiz o eşsiz anı, çok güzel betimlediğini düşündüğümden paylaşmak istedim bu videoyu.Bir başkasının dayattığı sınır sayesinde kendi sınırlarımızın farkına varmamız ,önce büyük bir şaşkınlık,sonra dünyanın sadece kendimize ait olduğu fantezisinin tuzla buz oluşu,hayal kırıklığı…kendimizle eşit güçte bir varlığı tanımak için egomuzdan feragat etmemiz, ama bu sayede paylaşma,dayanışma ve duygudaşlık gibi benzersiz şeyler öğrendiğimiz “dostluk”…İşte bu video bunların hepsi ile ilgili..Orada anlatılan sadece iki yumurcağın huysuzluğu değil…