Kahrolası Pazartesi

Apartman kapısından çıktım. Sokak hâlâ uykuda, ben de yarı uyanığım. İki adım gitmeden beynim alarm çaldı: “İlaç!” Günlük almam gereken ilaçları unutmuştum! Geri döndüm, kapıyı açtım, ilaçları kutuya koydum, tekrar çıktım. Tam “Bu sefer tamam” derken… Hah! Anahtar kapıda kalmış. Otomatik kapı aparatı anahtara bağlı, o nedenle apartman dış kapısından içeri giremem. Mızmız oğlumu telefonla defalarca aradım, nihayet açtı. "Oğlum… Anahtarı kapıda unutmuşum. Getirir misin?" Anahtar geldi, durağa yürüdüm. Sabah rüzgârı yüzüme hafifçe vuruyor, bana sadece şunu fısıldıyordu: “Bugün daha yeni başlıyoruz…” ........ Ofise girdim. Kahve kokusu, klavye tıkırtıları… Arkadaşlarım canlı, şakalaşıyor, birbirlerine enerji yayıyorlar. Onlar işlerini sevmeseler de uyum sağlamışlar. Ben ne sevmişim ne benimsemişim bu işi. Negatif enerji yaymamak için kendi içime çekildim. Ama içerisi de huzurlu değil. Kendi kendime “Hadi canlan!” baskısı yapıyorum. Biraz toparlanıyorum ama sinirler...