18 Eylül 2010 Cumartesi

AŞIK OLANLAR AŞK UĞRUNA YAKINLARINI GÖZDEN Mİ ÇIKARIYOR?


Bilimsel araştırma diye sunulan şeye bakınız:İnsanın etrafında gerçekten yakınlık ve dostluk kurabildiği yedi sekiz kişi olurmuş da,aşık olunca da bu sayı altıya yediye inermiş de…Yani ne hayatta hiç dostu olmadığını,kimseden gerçek anlamda yakınlık görmediğini söyleyenler inanının,ne de eşi dostu çok olduğunu söyleyenlere..Nasıl çekirdek aile diye bişey varsa,bir de çekirdek yapı varmış ağa…


Radikal Gazetesinin haberi…Yakınlarda yapılan bilimsel bir araştırmanın sonuçlarına göre,aşık olan bir insanın en yakınları ve en iyi dostları arasından iki kişi eksiliyormuş…Çünkü aşık olma sürecinde insan,sevdiği kişiye o denli yoğunlaşıyormuş ki,beyninde diğer sevdikleri için yer azaldığından,mecburen en yakınları arasından iki kişiyi gözden çıkarmak zorunda kalıyormuş.Gözden çıkardığı kişilerden biri dostları arasından,bir diğeri de ailesi arasından oluyormuş…Zaten bir insanın yoğun duygusal bağla yakın olduğu kişi sayısı en fazla yedi sekiz kişi oluyormuş ...

Bilimsel araştırma diye sunulan şeye bakınız:İnsanın etrafında gerçekten yakınlık ve dostluk kurabildiği yedi sekiz kişi olurmuş da,aşık olunca da bu sayı altıya yediye inermiş de…Yani ne hayatta hiç dostu olmadığını,kimseden gerçek anlamda yakınlık görmediğini söyleyenler inanının,ne de eşi dostu çok olduğunu söyleyenlere..Nasıl çekirdek aile diye bişey varsa,bir de çekirdek yapı varmış ağa…”Peki bunlar,yani bu çekirdek yapının ortak özelliği,çekirdek çitlemeleridir?” diye bir hipotez ortaya atsam,bunu bilimsel olarak doğrulayacak bir araştırma yapsam,işte bilim bunu söylüyor diye herkes inanacak mı?

Şaka bir yana,bu garip bilimsel araştırmalara kimler finansman sağlıyor,kimler sponsor oluyor,merak etmiyor değilim.Her şey bilimsel olarak kanıtlanabilir mi?Bu konuda da bir hayli şüphelerim var.Hele ki önüne” bilimsel” ibaresi konulan her şeye inanmak zorunda olduğumu hiç sanmıyorum.Zaten bilimin yöntem sorunları ile uğraşanlar ve bilim felsefecileri,bu araştırmaya benzer bir çok araştırmanın hiçbir işe yaramayan düpedüz safsatalar olduğunu söylüyorlar.Çünkü bir araştırmanın sonucu,o araştırma için kullanılan yöntem ve paradigmalardan büyük ölçüde etkileniyor.O yöntemler de zaten bilimsel kesinliği olan ölçütlerden çok,araştırmacının öznel tercihleri tarafından belirleniyor.Peki bu tür araştırma projelerini kimler finanse ediyor?Çeşitli şirketler,sponsor firmalar..

Mesela bir araştırma görevlisinin,bir can ciğer dostu,karşı cinsten birine aşık oluyor,uzaklaşıyor kendisinden..Epey bir zaman sonra tekrar yakınlık kurmak istiyor.Onu affetmek istiyor,o uzaklaştığı dönemde yakın dostunun birine aşık olması nedeniyle kendinden uzaklaşmasını hoş görmek istiyor.Üniversitede araştırma görevlisi olduğundan,bu olayı genelleştirip bilimsel bir kılıfa uydurmak için kolları sıvayıp başlıyor “bilimsel araştırmasına!...”Bu garip araştırma konusuna sponsor olan şirketlerin de vardır bildikleri elbet…Anketlerin ya da deneklerin verdiği tepkilere göre reklam filmi hazırlatacaklar mesela!...
Peki karşı cinsten birine aşık olup onunla doyurucu bir ilişki yaşayan bir insanın sevme kapasitesinin arttığına ve dostlarının sayısında artış olduğuna dair bir hipotez bilimsel olarak kanıtlanamaz mı?Neden kanıtlanamasın ki?Seçeceğiniz yönteme göre bunu doğrulayan sonuçlar almanız son derece mümkündür.Araştırma istediğiniz sonuçları vermezse,deneyde kullanılan yöntemleri,araştırma koşullarını,denekleri değiştirir yine de istediğin sonucu elde eder,altına da “bilimseldir” damgasını basarsın..Mesela bu araştırmada,”çekirdek yapı” diye bir kavram kullanılmış.Oysa çekirdek aile diye bir şeyden söz etmek mümkünse de “çekirdek yapı” diye sosyolojik bir yapı yoktur.Düpedüz uydurma bir kavramdır bu.Gerçekte hiç kimse ile yoğun duygusal ilişki kuramayan insanlar da olabileceği gibi çok fazla sayıda insanla başarılı samimi ilişkiler kurabilen insanlar da vardır.

Aşık olan kişinin çevresindeki bazı kişileri feda ettiği fikri doğruluk payı içeriyor kuşkusuz.Fakat bunun bilimsel bir araştırmaya konu yapılması son derece anlamsız.Araştırma ortaya koysa da koymasa da,her insanın başından böyle bir tecrübe geçtiği için bunu öz deneyimsel olarak bilir.Ama her zaman böyle olacak diye bilimsel bir kaide koymak mümkün değildir.Aynı insan,daha sonraki döneminde farklı bir aşk yaşayacaktır muhtemelen,o ilişkisinde yakınlarını feda etmemeye özen gösterecektir belki de..Her deneyim eşsizdir.İnsanın yaşadığı döneme,toplumla ilişkisine,beklentilerine göre değişik şeyler yaşar.Her yaşanan aşk,hatta her deneyim benzersizdir…Nasıl ki uzaktan bakınca birbirinin aynısı görünen kar tanelerinin her biri diğerlerinden farklıysa,her deneyim birbirinden farklı olacaktır.Birçok insanın deneyimlerinde ortak şeyler olabilir,ama bunların bazılarının genel geçer evrensel şeyler olduğunu iddia etmek saçmadır.Bu tür hevesler taşıyan bilim de,”bilimsel”değildir zaten..Safsataya eş değerdir…

Bilim” diye pazarlanan bu safsatalara inanmaktansa,”her olayın kendi bağlamı ve koşulları içinde değişiklik gösterebileceğine inanmak daha mı zor?Yaşadığımız her şeyin bize kimsenin bilmediği şeyler öğretecek kadar eşsiz özellikler barındırdığına inanmak?Ne kaybederiz ki?Tersine çok şey kazanırız…Bu sayede kendi hayatımızı başkalarının fikirleriyle açıklamak zorunda kalmayız.Bu da az şey sayılmaz.Çünkü kendi fikirlerimizle kurgulayıp restore ettiğimiz bir hayat,bizim kendi hayatımızdır.Bizden çok başkalarının fikirlerinin egemen olduğu ve başkalarının söz sahibi olduğu bir hayat değil…

16 Eylül 2010 Perşembe

BİR HALKOYLAMASI FIKRASI!..



Referandumdan sonra "pilajlar ve sahiller partisi" CHP'nin bir çok üst düzey parti mensubu üyesinin "evet" oyu kullandığı ortaya çıkınca,Kemal kılıçdaroğlu böyle halt işleyen partilileri toplamış..Başlamış fırça atmaya...

-Yav siz deli misiniz?hadi ben,bir kaza oldu oy kullanamadım..Sizin aklınızdan zorunuz mu var..

Evet oyu kullanan partililer;
-Napalım demişler.İmam osurursa cemaat sıçar!..

www.karikaturistic.blogspot.com

HAYAT, HER ŞEYE RAĞMEN...



İnsanda tembellik arttı mı,gevşeme,sorumluluktan kaçma,rahatlama hissi baskın geldi mi,bu değişiklikler kaşınma isteğini de beraberinde getirir.Hani uyuz uyuz kaşınma derler ya… İnsanlarla temas azaldıkça,sorumluluk ve kaygı duygusundan kurtuldukça , kendi kendisi ile temas eder kişi..Başlar kaşınmaya…Bunu başkalarının yanında yapmayız.Ayıptır.Kaşınma,insanın kendi alemine dönmesinin işaretidir.


Hayat her şeye rağmen kaşınmaya değer.Fırsat buldukça tembelliğe…Sanki binlerce yıl ömür sürecekmiş gibi rahatlamaya…Güneşin tadını çıkarmaya… Tembelce pinekleyen bir kedi gibi,yarın ne olacak diye kaygılanmaksızın, öylece uzanıp uyuklamaya…
Tembellik ve aylaklık,sanıldığından zor bir varoluş biçimidir.İlk günlerin keyfini zaman geçtikçe işkence alır.Oblomov olamayız.Kendini alemden soyutlayıp münzevi hayat yaşayanlar gibi olamayız;ama hayat her şeye rağmen ,ara sıra da olsa,kaşınmaya değer…


Tatil günlerinde,ya da örneğin bir deniz kıyısında aylak aylak dalgaları izlerken,ya da anlamsız tv kanalları arasında amaçsızca zoom yaparken,başlayan kaşınma isteğine engel olmamalı insan.Kaşıntının beraberinde gelen hiçbir duyguyu,düşünceyi geri çevirmemeli.Artan kardeşlik isteğini…Sönen rekabet isteğini,dünyanın anlamsızlığı,hayatın boşluğu duygusunu…Kaçma ve boşverme isteğini…Kendi kabuğuna çekilme dürtüsünü…


Kaşınma anı,nefes alma anıdır…Gamsız,tasasız,kaygısızca öylece kalma anıdır..

Hayat her şeye rağmen kaşınmaya değer.Fakat her zaman değil..Sık sık kaşındı mı insan,bunu başkalarının yanında da gizleyemez hale geldi mi..Döverler!..Gerçek dünyaya,o hareketin,kaygının,çilenin olduğu dünyaya dönmeli eninde sonunda insan.Tembellik güzeldir,ama Oblomovluk zordur.

15 Eylül 2010 Çarşamba

YALANCI ÇOBAN CHP





CHP’liler referandum süreci boyunca anayasa değişikli kabul edilirse AKP’nin bütün ülkeyi ele geçireceği üzerine bolca komplo teorileri ürettiler.Ama görünen o ki seçmenlerin büyük çoğunluğu bu yaygaraları fazla ciddiye almadı.CHP Anayasa değişikliğine karşı yürüttüğü hayır kampanyasında zaman zaman çok doğru argümanlar ortaya attı,ama fazla ciddiye alınmadıklarından,kendilerine çok fazla kulak asan olmadı..Baykal da fazla ciddiye alınmıyordu,referandum sonrası ortaya çıkan tabloya bakılırsa Kılıçdaroğlu da öyle.Neden CHP yüzde yirmilik bir oy oranına ve sıcak denizlere sıkışıp kaldı?Neden onları ciddiye alanların sayısı bu kadar düşük?Aklıma daha önce yalan söylediği için köylüleri sürüye kurt saldırdığına inandıramayan “yalancı çobanın” durumu geliyor.Kılıçdaroğlu referandum mitinglerinde “türban sorununu çözecek tek partinin CHP olduğunu” söyledi,ama daha önce Akp’nin yapmak istediği türban serbestisi için anayasa değişikliği tasarısını Anayasa Mahkemesinde iptal ettirmekle kalmamış;bunu bahane eden darbe heveslilerine de çanak tutmuşlardı.
Anayasa değişikliği için “evet” oyu kullanan seçmenlerin çoğunluğunun değişikliklerin ne getirip ne götüreceği konusunda detaylı bilgi sahibi olmadan evet dedikleri doğrudur;ama bu yine de,yalancı çobana inanmayan köylülerden daha saf oldukları anlamına gelmez.


Önemli not:Akp’li olmadığım gibi referandumda evet oyu kullanmadım.Ben sosyalistim.Chp’nin sola büyük zarar verdiğini hissettiğim için,halkın çoğunluğunun solculuğu Chp’ninkine benzer bir şey sandığı için bunları yazma ihtiyacı duydum…

REFERANDUM SONRASI TÜRKİYE HARİTASI



Şüphesiz muhafazakar liberal AKP de değildir yoksulların,ezilenlerin partisi.Ama CHP,hiç değildir.Hatta AKP kadar bile değildir ezilen ve yoksullara yakınlığı.

Referandum sonrası Türkiye haritası çok ilginç:”Hayır”cılar Akdeniz,Ege ve Trakya şeridine sıkışmış kalmış.Buna karşılık,Tunceli istisnası bir yana,kalan harita,”evet” haritası.Gerçi bazı güneydoğu illerindeki çok yoğun boykot nedeniyle “evet “haritası seçmen tercihlerini tam yansıtmasa da,yine de çok düşündürücü bir tablo bu.Akdeniz,Ege ve Trakyadaki güçlü “hayır” cephesinin nedeni,söylenildiği gibi bu bölgelerdeki seçmen çoğunluğunun görece bilinçli ve eğitim düzeyi yüksek olması mı ,yoksa refah düzeyinin diğer bölgelere oranla daha yüksek olması,yani tuzu kuruların çoğunlukta olması mi?Gerçekten üzerinde durulmaya değer bir soru.Sosyal Demokrat partilerin ezilen,yoksul insanların partisi olduğu söylenir ama göründüğü kadarıyla bunu Türkiye için söylemek mümkün değildir.Belki de CHP’nin hiçbir vakit sosyal demokrat nitelikte bir parti olamaması nedeniyle buna benzer tablolar hep yaşanmıştır.Şüphesiz muhafazakar liberal AKP de değildir yoksulların,ezilenlerin partisi.Ama CHP,hiç değildir.Hatta AKP kadar bile değildir ezilen ve yoksullara yakınlığı. Yandaşı yoksullara kömür ya da yeşil kart dağıtması AKP’yi yoksul ya da ezilen partisi yapmaz,doğru ama,yine de şapkayı öne koyup düşünmek zorunda CHP’liler.Nedir CHP’yi refah ve seviyesi yüksek seçmenlere yakın,yoksul ve garibanlara uzak yapan şey?Bunun yanıtını bulmak zorunda CHP.