Kozmik Küstahlık

 


1. 

Acı çektiğimiz anlarda yüzümüze yerleşen bir gülümseme, genellikle bir metanet veya içsel güç göstergesi olarak yorumlanır. Zorluklar karşısında yıkılmadığımızı, irademizin acıdan daha büyük olduğunu kanıtlama çabasıdır. Ancak bu yaygın kanının ötesinde, çok daha derin ve rahatsız edici bir fikir yatar: teselli amacı gütmeyen, acının tam kalbinden doğan ve neredeyse küstahça bir gülümseme. Bu yüzden şimdi, acının en karanlık merkezinde parlayan o küstah gülümsemenin sırrına, evrenle paylaşılan o kozmik şakaya bakacağız.

2. 

Acıyla başa çıkmanın en çarpıcı yollarından biri, kaderi pasifçe kabullenmek yerine, yaşanan trajediyi bilinçli bir tercihmiş gibi sunmaktır. Bu, "düşüşü kendi oyunuymuş gibi sahiplenme" eylemidir. Bu tavır, Nietzsche’nin “trajediyi sahneye koyma” fikrine yakın dursa da ondan daha sinsi bir gülümseme içerir. Tanrı’nın bile gülümseyemediği bir noktada bizim sinsice gülümsememiz vardır. Kişinin, başına gelen felaketin müsebbibi kendisiymiş gibi davranarak durumu kontrol altına aldığı, evrene karşı oynanan son bir oyundur. Bu, neredeyse kozmik bir küstahlıktır.

Kara deliğin dişlerine atılırken “bak, bu benim seçimimmiş gibi” sırıtabilmek.

3. 

Bu kozmik küstahlık her zaman mümkün değildir. Acının içine tamamen gömülmüş, nefes almakta dahi zorlanan bir insan, bu ironik tavrı takınamaz. Böyle anlarda gülümseme maskesi yırtılır ve geriye sadece acının saf iniltisi kalır. Bu "tanrısal ironi" için acıyla araya "bir nebze mesafe" koymak gerekir. Bu mesafeyi yaratmanın iki yolu vardır: ya felsefenin sağladığı “soğutucu mesafe” ile geri çekiliriz ya da sanatın acıyı başka bir şeye dönüştüren dokusuna sığınırız. Özetle, ironi ancak acıya cepheden bakmayı bırakıp onu "yan gözle" görebildiğimizde ortaya çıkabilir.

4. 

Gerçek ve ironik gülümseme, acıya rağmen var olan bir şey değil, acının tam içinden doğan bir ifadedir. Bu durum, insanın ancak "en dibe indiğinde" ve "hiçbir şeyin artık bir önemi kalmadığında" gerçekleşebilir. Tüm umutlar tükendiğinde, kaybedecek bir şey kalmadığında, bir yara kendi ağırlığından başka hiçbir şeyi taşımadığında, belki o acının içinde bir anlığına ironinin dişleri parlayabilir. Sanki evren sana göz kırpıyor ve sen de kan ter içinde, yaralı halde, “biliyorum, oyunu gördüm” diye mırıldanıyorsun.

Bu gülümseme, iyileşmenin veya bir çıkış yolu bulmanın işareti değildir. Aksine, acının kendisinden doğan son bir ifadedir.

“Gülümseme” bir teselli değil; bilakis, yaradan sızan son şaka.

5.  Evrenin Maskesi

Acının ortasındaki gülümseme, basit bir metanet göstergesinin ötesinde, düşüşü bir oyuna çevirme sanatı, acıyla araya konan mesafenin bilgeliği ve en dipteyken yaradan sızan o son şakadır. Belki de bu durumun ardında daha da derin bir gerçek yatar. Belki de bizim acı dolu, ironik gülümsememiz, aslında evrenin kendi maskesinin bir yansımasıdır. Belki de bizler, acı çekerken sadece "onun kasılmalarını taklit ediyoruz".

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

VERESİYE SATAN PEŞİN SATAN..

Sınıf Sendikacılığı Bağlamında Türkiye'de Memur Sendika Hareketi

Zamanın Labirentinde Kaybolmak: Paylaşılamayan Anlar, Geriye Doğru Büyüyen Yaslar