19 Ekim 2009 Pazartesi

PAZARTESİ SENDROMU

sıkıntı

Pazartesi sendromu diyorum ben  buna.Galiba literatürde de aynı şekilde adlandırılıyor.Çalışma hayatındaki insanların genelde hafta başında başlarına gelen ve önlem almadıkları taktirde bütün haftalarını berbat eden bir şey.Bu şeye yakalanmamak için kendimce formüller icat ettim.Mesela iyi bir hafta sonu geçirmek,pazar gecesi iyi bir uyku çekmek,güne iyi başlamak...Ama ne kadar hazırlıklı olursan ol,yine de yenik düşebiliyorsun

Bu pazartesi yine o şey geldi başıma.Sabah kalktığımda herşey normal gözüküyordu oysa.Pazar akşamı erkenden yatmış,iyi bir uyku çekmiştim.Kendimi öyle yorgun,bezgin bir halde hissetmiyordum.Yaşadığım bu kıyı kasabasında evim ile işyerim arasındaki mesafe en fazla 7-8 dakika sürüyordu yürüyerek.Masama oturdum.Güne keyifli başlamak,iyi bir gün ve iyi bir hafta için iyi bir formüldü.Bunun için insanın biraz çaba harcaması gerekiyordu.İş arkadaşlarınla,servisteki insanlarla sıcak bir diyalogun içine girmek mesela..Ama bir iki denemeden sonra,pazartesi sabahı insanların böyle bir sohbet ortamına girmeye pek de hevesli olmadıklarını anladım.Oturdum masama ve Daireye insanların gelip gitmesini beklemeye başladım.İçime bir kara sıkıntı saplandı.Bunun gelip geçici birşey olduğu ve kısa zamanda hareket ve koşuşturmaca içinde bu sıkıntıyı unutacağım beklentisi ile avunmaya başladım.Ama bu sıkıntı iyi arzu ve dileklerimi bir sünger gibi emip yok etti ve karanlık bir atmosferin içine çekmeye başladı beni.Bu atmosfere bir teslim olunca,iyimserlik ve neşe yönünden bir yoksulluğa düşüyor insan.giderek kabullenmeye başlıyorum:Bugün berbat bir gün olacak..Bari haftanın diğer günlerini kurtarabilsem...
  Onsekiz yıllık bir memuriyet hayatım var.Memuriyet demek,benim gibi biri için sevmediğim bir işte 18 yıl geçirmek demek...Bu işin sevilesi bir tarafı yok.Rutin,heyecansız,hapishanede gün saymayı beklemek gibi birşey.Fakat artık çok geç.Sevmediğim bu hayata çoktan alıştım.Mesleğimi değiştirme türünden arayışlara girişme lüksü için artık çok geç.Zamanında inat etseydim belki sevdiğim bir işi yapıyor olabilirim.İş mi?Bu kelimeden nefret ediyorum.Çalıştığım iş,ruhumu kemirip yok ettiğinden daha iyisini düşünüp hayal edemez oldum.Artık "miş" gibi "mış" gibi yaparak yaşıyorum.Keyifliymiş gibi yapmak,eyleniyormuş,önemsiz tasaların dışında herşey yolundaymış gibi yapmak..Yıllardır şikayetçi olsam da,önemli bir arıza yaşamaksızın "mış" gibi hayatımı sürdürüyorum.Hani derler ya,keman çalmak için yaratılmış bir insan,doğuştan artist ya da sporcu bir insan.Ben ve benim gibiler de,sevmediği işler için yaratılmış insan kategorisine giriyor herhalde.Çünkü yıllardır devrilmeden gidiyor bu araba..dağ bayır,yağmur çamur demeden...
   Çok mu karamsar bir yazı oldu?Belki diğerleri,mesela iş arkadaşlarım benim gibi değildir.Bunları paylaşmaya kalksam içlerinden biriyle,bunu paylaşmayı reddedecektir.Kendinin de benzer sıkıntıları olsa da ,yakınmanın bir yararı olmadığını bildiğinden,herşey normalmiş oyununu sürdürecektir.
  Pazartesi sendromu diyorum ben  buna.Galiba literatürde de aynı şekilde adlandırılıyor.Çalışma hayatındaki insanların genelde hafta başında başlarına gelen ve önlem almadıkları taktirde bütün haftalarını berbat eden bir şey.Bu şeye yakalanmamak için kendimce formüller icat ettim.Mesela iyi bir hafta sonu geçirmek,pazar gecesi iyi bir uyku çekmek,güne iyi başlamak...Ama ne kadar hazırlıklı olursan ol,yine de yenik düşebiliyorsun.Çünkü önceden alınan o önlemler de,insanın gerçek gereksinmelerinin değil iş hayatına uyumun bir parçası.Oysa işte o bazen ne yaparsan yap yenik düştüğüm o hafta başlarında,uyum sağlamaya yönelik davranışları da reddediyorum.Aslnda bütün çalışma hayatına,bizi sevmediğimiz bir hayata mahkum eden bütün o koşullara isyan ediyorum.Bürokrasinin egemenliğindeki bir dünyaya.Kapitalizmin insanı sürekli sevmediği yaşam şartlarına mahkum etmesine.Hayatın sürekli olarak bizden halim selim,iyi huylu rolümüzü hep mükemmelen yerine getirmemizi beklemesine.
   Bazı pazartesiler sürekli bastırdığımız birşey ayaklanıp isyan ediyor olmalı.O hayatımızın bize biçtiği rolü mükemmel bir şekilde oynamak uğruna bastırdığımız o şey..."Mış" gibi yaşamak istemeyen gerçek benliğimizin direnişe geçmesi,bütün bu koşullara isyan bayrağı açması..Özgürlüğünü ve özerkliğini ilan etmesi.Fakat bu ne kadar zor ne kadar zahmetli bir iş...Gerçek benliğin uğruna bir kez direnişe geçtiğin zaman,herkes seni engeller ve bir an gelir bakarsın ki,gerçek benliğini bastırıp sindirmek için çok iyi organize olmuş bir sistemin karşısında bulursun kendini..Sebebini anlayamadığın bir nedenle yargılanıp mahkum edilirsin tıpkı Kafka'nın "Dava" sında olduğu gibi...Kendin olmak,böyle bir sistemde ağır bir bedel ödemeyi gerektirir.
  Neyse...Bir dahaki pazartesi daha dikkatli olmalı ve pazartesi sendromuna yakalanmamaya dikkat etmeliyim.

Hiç yorum yok: