28 Mart 2010 Pazar

KAHRAMAN BAKKAL MEGA MARKETLER ZİNCİRİNE KARŞI

 

clip_image002

Resim:Hakan İpek (Taşrayı modernleştiren kapitalizm)

  Bir kaç yıldır yaşadığım bir karadeniz kıyı kasabası olan Akçakoca’da,o dediğim oyunlardaki süpermarketlere benzeyen irice bir bakkalı olan komşum,birkaç ay önce iflas etti.Varını yoğunu kaybetmiş olarak başka bir şehre yerleşti.Yalnız o değil,daha başka küçük bakkallar ve orta boy marketler de tehdit altındalar.Sürekli cepten yiyip,fındık bahçelerinin sağladığı ek gelir sayesinde ayakta durmaya çalışıyorlar.

Yazı başlığı bir zamanlar Ankara tiyatrolarında sahnelenmiş bir oyunla ilgili..Hatırlayanınız ya da izleyeniniz var mı bilmiyorum.Seksenli yılların başında ya da ortalarında,kesin bir tarih olarak hatırlamıyorum,ama tam adı”Kahraman Bakkal Süpermarkete  Karşı “ olan bu oyunun adı zihnimde yer etmiş.O zamanlar şimdiki gibi market zincirleri,market ağları yok,”gima” ve “yeni karamürsel mağazaları” sayılmazsa.Süpermarket dediğimiz şey,bakkalın büyüğü,içinde şarküteri ya da kozmetik reyonlarının da bulunduğu daha teferruatlı büyük bakkallar.Zengin semtlerinde ya da büyük şehirlerin işlek caddelerinde bulunuyorlar.İşte bu dönemde gösterilmiş bir oyun.Bir komedi,ama gelişen kapitalizmden duyulan kaygıları da,mesaj kaygısı içeren bir alt katman olarak dokusuna yerleştirmiş bir eserdi herhalde..İzlemedim,ama dediğim gibi sağda solda gördüğüm afişlerinden ismi aklıma çakılıp kalmış...

 

  Bir kaç yıldır yaşadığım bir karadeniz kıyı kasabası olan Akçakoca’da,o dediğim oyunlardaki süpermarketlere benzeyen irice bir bakkalı olan komşum,birkaç ay önce iflas etti.Varını yoğunu kaybetmiş olarak başka bir şehre yerleşti.Yalnız o değil,daha başka küçük bakkallar ve orta boy marketler de tehdit altındalar.Sürekli cepten yiyip,fındık bahçelerinin sağladığı ek gelir sayesinde ayakta durmaya çalışıyorlar.Komşumun bakkalının “BİM” mağazasının tam yanında yani bitişik olması,bu yazının konusuyla alakalı ironik bir tesadüf.Oysa eski komşumun bu durumdan şikayeti yoktu pek.Bim’in hemen yanıbaşında bir hareketlilik yaratarak bazı mallardaki satışlarının artmasına katkıda bulunduğunu söylüyordu,her ne kadar kendi ticari çöküşünde BİM benzeri marketler zincirinin Akçakoca’yı istila etmesinin payı olduğu gerçeğini çok iyi bilse de...

   Ekonomisi büyük ölçüde fındık tarımına dayanan Akçakoca,batı karadeniz kıyılarının orta boy bir kasabası.Turizmi görece gelişmiş,yıllar içinde sektörden aldığı pay büyümüş;ancak turizm geliri sınırlı bir katkı sağlıyor Akçakoca ekonomisine.Yazı kısa,iklimi kararsız,Karadenizde giderek artan kirlilik de olumsuz bir etken.Her ne kadar sanayi tesislerine rastlansa da,sanayii, ekonomisinin omurgasını oluşturacak büyüklükten fersah fersah uzak.kabaca özetlemeye çalıştığımız bu nedenlere bağlı olarak,Akçakocanın ekonomisi fındık piyasasına bağımlı olmuş.Başlangıçta fındık çiftçisini oy deposu olarak gören siyasi partiler,doğanın ve ekonomik yaşamın gereklerini gözardı ederek fındık alanlarının artmasını sağlamışlar.Giderek ormanlar bozulup fındık bahçelerine dönüştürülmüş.Şimdilerde artık fındık tarımının ülke ekonomisine bir yük olduğu siyasi iktidarların  dilinde pelesenk etmiş,ama oy hesaplarına bağlı olarak fındık piyasasına özellikle genel seçim dönemlerinde müdahale edip,seçim sonrası yine serbest piyasanın azgın pençesine itecekler köylüyü.Seçim dönemlerinde sahnelenen bu alicengiz oyununu hep yiyecek mi fındık emekçileri,yoksa geç kalmış osmanlı tokadını patlatacak mı suratına onların göreceğiz..

    O anlı şanlı serbest piyasa kapitalizmi,o liberallerin pek övdükleri piyasanın mükemmel düzenleyici görünmez eli ne yapıyor Akçakoca’da?Sürekli düşen fındık fiyatlarını daha da aşağıya çekip çiftçiye kan kusturmak dışında?Ne sanayii,ne de uzun vadeli turizme yönelik yatırımlar yapıyorlar,liberalizm destanının yüzünü karartırcasına.Onlar ne yapmaları gerekiyorsa onu yapıyorlar;kısa dönemde büyük vurgunlar yapıp bölgenin zaten kıt olan kaynaklarını başka yerlere transfer etmek gibi mesela.Ah o piyasanın mükemmel düzenleyici görünmez eli!...Bir gün o garibanın,bir gün başka bir garibanın ümüğünde!...

    Küçük ve orta ölçekli tarım işletmelesi ekonomisine dayalı kırsal bölgelerde yeraltı kaynakları ya da ticari yaşamın döngüsüne katalizör olabilecek avantajları yoksa o bölgeler için devletin aktif müdahalesi dışında pek şans yoktur.Buralarda sermaye birikimi çok düşük düzeyde kaldığından ekonominin büyümesi çok yavaştır.Marks’ın “eşitsiz gelişme”diye tarif ettiği olgudur bu.Kapitalizm buralara bereket getirmez,tersine o kıt kaynakları da talan edip ekonomik büyümeyi iyice sekteye uğratır.Bu talan ve yağma mekanizmasını en iyi işletenler de büyük market zincirleri ya da ağları.Ama Migroslar,Tansaşlar değil,Bimler,Şok Marketler,101’ler sokulmuş Akçakoca’nın içine.Bunları biliyoruz,müşterilere bakkalların sunamayacağı fiyat avantajları sunan marketler.Kar ve fayda maksimizasyonu bilimsel esaslara göre yapan,üreticinin elinden perakende müşteriye kadar olan bütün o üretim dağıtım ve pazarlama zincirini kontrol eden,bütün bu zincirin içindeki çok farklı faaliyetleri fiyat optimizasyonunun gerektirdiği ölçüde üstlenen,uzun vadeli kar ve maliyet hesapları yapan,kısacası küçük sermayeli ticaret erbabının rekabet etmesi mümkün olmayan firmalar.Bazı liberallere büyük keyif veren örnek firmalar onlar!..Tüketiciye ucuz ve kaliteli ürünler sunarak küçük esnaf ve tüccarların tüketiciyi sömürmesine son veren,tüketici dostu işletmelermiş onlar!...Prekapitalizm artığı bakkal,manav türü küçük işletmelerin köküne kibrit çalıp kar ve fayda maksimizasyonuna büyük katkılar yapacak,ülke ekonomisinin büyümesinde büyük pay sahibi olacaklarmış!...Bunları ben uydurmuyorum,o medya gazetelerinin ekonomi sayfalarına ara sıra göz atıyorsanız bile,onların başarı destanları üstüne methiyelere sık sık rastlamanız mümkündür...

     Ancak henüz araştırılması yapılmamış konulardan birisi,fiyat optimizasyonunun gıda sektöründe telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabilmesi ihtimalidir.Genelde medyaya ara sıra yansıyan gıda operasyonlarında içler acısı derecede pislik içinde yüzen gıda mamulleri imalathanelerine ya da eşek etini sığır eti diye pazarlayan ya da onlardan sucuk yapan firmalara rastlarız.Fakat taşrada perakende gıda pazarını ele geçiren BİM,Şok gibi “ucuzcu” market zincirlerinin gıda üretimi,ambalaj ve pazarlama ile ilgili mevzuatlara uyup uymadığı ile ilgili denetim yapılıp yapılmadığı medyanın semtine hiç uğramayan esrarengiz bir konudur.Bu konunun gündeme gelmemiş oluşu,bu firmaların sicillerinin iyi olduğuna kesin kanıt değildir.Bu durum olsa olsa büyük firmaların ayrıcalıklı oldukları ve gıda denetiminin yeterince şeffaf olmadığına delalet eder.

    Ancak gözden kaçması mümkün olmayan asıl önemli husus,bu firmaların uzun dönemde taşra ekonomisinin gelişimine verdikleri hasardadır.Akçakoca’da günümüze kadar egemenliğini sürdürmüş olan fındık tarımı politikaları nedeniyle ekonomi çökme noktasına gelmiştir.Devletin sanayi ve turizm alanına yatırımlarından iyice elini çekmesine neden olan  neo liberal politikalar yüzünden,çok küçük de olsa sermaye birikim sürecine katkı yapabilecek perakende gıda sektörü de büyük market zincirlerinin rekabeti yüzünden çökme noktasına sürüklenmektedir.Çünkü bu firmalar elde ettikleri karı taşrada değil,büyük ve gelişmiş metropollerde değerlendirmektedirler.

 

    Bu olumsuz tablo,kapitalizme reddiye çıkarmak adına,küçük esnafın ve küçük işletmelerin kutsanması biçiminde romantik bir anti kapitalizme bürünmemelidir.Meseleye yoksullar ve emeği ile geçinenler adına baktığımız zaman kırk katır mı kırk satır mı paradoksu ile karşılaşırız.Büyük işletmeler uzun vadede nasıl ki taşra ekonomisine büyük zararlar veriyorsa,küçük esnaf tacir işletmeleri de emekçilerin çıkarlarına  o denli aykırı sonuçlara yol açmaktadırlar.Bu küçük girişimciler,geleneksel yöntemlerle çalışmakta,işletme yönetiminin bilimsel esaslarından uzak kalmakta,yanında çalıştırdıkları kişileri düşük ücrete ve sosyal güvencesizliğe mahkum ederek sömürmekte,ciddi vergi geliri kayıplarına yol açmaktadırlar.Marks,bu paradoksal durumu devrimci proletarya iktidarını tehayyül ederek çözümlemişti.Sanayi öncesi romantik anti kapitalizmi ve salt üretimi ve teknolojik gelişimi tetiklediği için bütün olumsuz ve yıkıcı etkilerine karşın kapitalist gelişmeyi destekleyen safdil modernizm arasında üçüncü yol olarak,kapitalizmi sosyalist devrim ile içerip aşacak bir devrimci tehayyül dünyası koymuştu insanlığın önüne.Her ne kadar kapitalizmin yarattığı doğa ve çevre tahribatı nedeniyle kapitalist üretim ve teknolojik gelişmeye Marks’ın zamanındaki kadar iyimserlikle bakmak mümkün görünmüyorsa da,bugün solun unutmaya yüz tuttuğu sosyalist devrim tehayyülünü ve kapitalist emperyalist sistemden kopuş perspektifini canlandırmadan bu meselelere sol çözüm önerileri üretmek ne yazık ki mümkün değildir.Romantik anti kapitalizme ve neo liberalizm  karşısında  üçüncü seçenek devrimci seçenek,emekçilerin sosyalist iktidarı seçeneğidir.

    Kahraman bakkalın mega marketler zincirine karşı zafer kazanması mümkün değildir.Ayrıca kahraman bakkalın gerici,tutucu ve akıldışı nitelikleri nedeniyle böyle bir savaştan kazançlı çıkması sol mücadele açısından hiç gerekli değildir.Ne var ki,asıl mücadele edilmesi gereken şey,neo liberalizmin alternatifsiz yol  diye insanlığın önüne koyduğu azgın kapitalizmdir.

Hiç yorum yok: