11 Ağustos 2010 Çarşamba

HALİMİZE Mİ ŞÜKREDELİM?FOTOĞRAF ÇEKENE VERYANSIN MI EDELİM?



Çağımızda iletişim araçlarının bunca gelişmişliği,normal olarak dünya halklarını birbirine daha çok yaklaştırması,birbirinin acılarına karşı daha duyarlı kılması gerekirdi.Ama her nedense çoğu zaman tam tersi sonuçlara yol açtı.Mesela üçüncü sayfa haberleri vardır,insanların felaketleri,aile trajedileri,ya da insanın kanını donduracak şekilde sapıkça işlenen cinayetler...Bu tür haberleri ya önemsemiyor,ya görmezden geliyor,ya da bu tür vicdansızlıkları yapanlara karşı en ağır işkenceleri ya da idam yöntemlerini reva gördüğümüz öfkeli birkaç nutuk sallayıp sonra kendi işimize dönüyoruz.Bunların içinde en vahim olanı,olayları önemsememek galiba.Bunlara alışmak,bunları nüfusun kalabalıklığına kıyasla normal saymak.Oysa böyle tek tek olayları normal şeylermiş gibi kanıksamamız,daha büyük olaylar karşısında da duyarsızlaşmamıza neden oluyor.Mesela bir sel felaketi oluyor,kaç kişinin öldüğünü,kaç kişinin evsiz kaldığını öğrenip işimize geri dönüyoruz.Şaşırmamız için,hayrete ve dehşete düşmemiz için kaç bir kişinin telef olması gerekiyor?Bu felakete uğrayanların sayısı kaça çıksa bir şeyler yapmak için,örneğin yardım ve bağış kampanyalarına katkıda bulunmak için kımıldayacağız yerimizden?

Burada yanlış olan şeylerden biri de,haberlerin sunulma tarzı galiba.Örneğin Afrikada yaşanan açlık ve kıtlık görüntülerinin bir deri bir kemik kalmış çok sayıda insanın yalvaran bakışları eşliğinde sunulması.Bu resimlere bakan bir kişi önce hayrete sonra dehşete düşebilir düşmesine,ama bir süre sonra bunlarla gözgöze gelmeyi reddedip kendi olağan yaşantısına dönüyor.Ama bazı fotoğraflar var ki,kamuoyunu harekete geçiriyor,insanları bir şeyler yapmak,hiç değilse yardım kampanyalarına katılma konusunda dürtüklüyor.Kevin Carter adlı fotoğrafçının çektiği Sudan'daki 1994 kuraklığındaki fotoğrafı mesela.!1 kilometre ötedeki Birleşmiş Milletler yemek kampına gitmeye çalışan bir küçük çocuk.Ama oraya gidecek gücü kendinde bulamayıp olduğu yere yığılmış.Bir akbaba az ötede,ölmesini bekliyor onun.Fotoğrafın daha sonrasını hayal etmek zor değil..Çocuk kalkacak,bir iki adım daha atacak,sonra biraz sürünecek...Bu şekilde gücünü biraz daha tüketmiş olacak.En sonunda akbabaya yem olacak...

Ama çocuğun akıbetini bilmesek de bundan sonrası,fotoğrafçının başına gelenler ilginç.Çocuğun o halini fotoğrafladıktan sonra oradan ayrıldığını söylemiş.Neden yardım etmediği konusunda o kadar eleştiri almış ki.Bir yıl sonra intihar etmiş.Etrafta dolaşan rivayetlerden biri de,ölümüne neden olan şeyin de o çocuğu yardım etmeyi reddetmesiymiş...

Oysa belki yüzlerce ve hatta binlerce benzer olayla yüzyüze gelmişti orada.(Belki de depresyonunun asıl nedeni,gözünün önünden bir türlü gitmek bilmeyen yüzlerce görüntüydü.)Fotoğraftakinden daha da içler acısı..Orada yaşanan şey,topyekün bir felaketti ve Onu çocuğa yardım etmemekle itham edenler,besbelli ki,facianın boyutunu görmezden geliyorlardı.Her şeye rağmen,bu fotoğraf büyük bir etki yarattı ve dünya kamuoyunun dikkatini Sudan felaketine çekmeyi başardı.

Bu fotoğrafla ilk kez bir kaç yıl önce bir kahvehanede karşılaşmıştım.İnternetten alınan fotoğrafın altına birşeyler yazılmış,çerçeveletip asmışlar."Halimize şükretmemiz gerektiği" yazıyordu fotoğrafın altında.Zannediyorum insanlar kendi hallerine şükretsinler diye çekilmemişti bu fotoğraf.Amaç,dünya kamuoyunu bir şeyler yapılması için harekete geçirmekti.

Aradan tam 16 yıl geçmiş.Bu arada talihsiz ülke Sudan'da yaşanan iç savaşta Darfur soykırımı yapıldı.Afrika,bazı yıllar büyük açlık ve kıtlık felaketine maruz kalıyor.Bu fotoğrafın bize gösterdiği en önemli şey,bir olayın sunumunun önemi galiba.Daha da kötü,daha da felaketvari fotoğraflar arasından bir tanesinin sıyrılması ve yaşanan felaketin büyüklüğü konusunda adeta söylenecek söz bırakmamasının sırrı nedir?Olayı kafamızda canlandırmamıza yardım etmesi mi?Duyarsız ve uyuşuk ruhlarımızı,sanki felaket bizim başımıza gelmişçesine dürtüklemesi mi?Söyleyecek başka birşey kaldı ise o da şu:Gerçek gazetecilik,gerçek foto muhabirliği budur işte!..

Hiç yorum yok: