14 Ekim 2010 Perşembe

AYAKLARA DİKKAT!...



Sefere çıkan cengaverlerine söylev veriyor padişah.Onu pür dikkat dinliyorlar.Padişah onlardan, büyük ve ulu bir devletin askerleri gibi davranmaları için söz alıyor.Onlara bir dünya imparatorluğunun askerleri olduğunu hatırlatıyor.O nedenle bu devletin askerleri imiş gibi davranmalarını istiyor,bir yağma ve çapul çetesinin şakileri gibi değil.Onlar bütün içtenlikleri ile haykırarak and içiyorlar haşmetli nasıl emrediyorsa öyle davranmak için er meydanında.Ama ayaklara dikkat!...ayaklar kalkıyor!...

Böyle bir karikatürün ait olduğu bir gerçeklik dünyası var mıdır?Padişah sefere çıkan askerlerinden yağma ve talan yapmamaları için söz almış mıdır?Askerler söz vermekle kalmamış,bu şiara sonuna dek bağlı kalmışlar mıdır?Resmi tarih anlayışımıza bakarsanız,bundan şüpheye bile düşmemek gerekir.Bize Osmanlının garp diyarına medeniyet ve insaniyet götürdüğünü,Osmanlı idaresinin gayri müslümlere eşit değilse bile yeterince adil davrandığını telkin ederler.Öyle bir romantizm yaratılır ki geçmişe dair,bu romantizme, kalbinde en ufak bir şüphenin dahi kıvılcımı çakmayan dünyasından geçmiş müridler gibi inanmamızı isterler.Öyle iken her nedense Garp aleminde çocukların hala “ Türkler geliyor!” diye korkutulması ile gurur duymamızda beis görmezler.

Sahi neden sevilmeyiz fethetmeye gittiğimiz o garp diyarlarında?Gerçekten sorgulayıcı,kuşkucu bir akıl o kadar kolayca inanabilir mi bu masallara?O ayaklar hiç kalkmamıştır mı havaya, yemin ederken?Evlenmeleri yasaklanmış yeniçeriler zafer meydanlarında gözü gönlü tok dervişler gibi mi davranmışlardır?Cepheden cepheye sürülen o askerleri yağma ve talana izin vermeden askeri disiplin altında tutmak mümkün müdür?Büyük zafer isteklerini dipdiri ayakta tutan o ölçü ve sınır tanımaz vahşet güdüleri değil midir?

Neden sevilmez bu ülkede sorgulayıcı,şüpheci,eleştirel akıl?Çünkü eleştirel aklın meydan okuması karşısında hiçbir efsane tutunamaz,masallar ayakta kalamaz da onun için.Eleştirel akıl, sorgulayıcı yeteneklerini bir anda büyük bir meydan okumaya dönüştürür.Bir çırpıda büyük insanlık fikrini,barış ve kardeşlik ülküsünü çağırır yanına.İnsanları ırklara ve dinlere göre sınıflayan,iğneyi başkasına batırıp çuvaldızı kendine saplamayan,zafer diye vahşeti öven iki yüzlülüğü kovar,uzaklaştırır kendinden.

Ermeni meselesi geliyor aklıma.Az buz şeyle değil,soykırımla suçlanıyoruz.Bize yöneltilen suçlamalar hiç öyle yenilir yutulur cinsten değil.O yarattığımız efsanelerin mezar kazıcılığını yapacak cinsten… Resmi tarihçilerimiz böyle şeylerin olmadığını,bunun arkasında toprak talepleri yattığını söyleyedursunlar,eleştirici/ şüpheci bir akıl,bunlarda gerçeklik payı olabileceğine meylederse kim ne hakla durdurabilir onu?Tarihi tarihçilere bırakalım diye işin içinden sıyrılmaya çalışıyoruz;ama hangi tarihi hangi tarihçilere bırakacağız ?Bu topraklarda, sefere gidegiderken haşmetlisine söz verdiği halde ayaklarını asla kaldırmamış cengaverlerimiz olduğuna sorgusuz sualsiz inanmamızı isteyen tarihçilere mi?

Hiç yorum yok: