1: Uluslararası Kapitalizmin Gölgesinde Kuzey Kore’ye Bakmak
“Tarihin gaddar bir aynası var. Ona baktığınızda, dünyanın geri kalanı görkemli salonlarda dans ederken, kapının ardında sessizce açlık çekenlerin yüzlerini de görmek zorunda kalırsınız.” İşte bu ayna, Kuzey Kore’yi anlamanın en zorlayıcı unsurlarından biridir. Liberal propaganda, bu aynayı yalnızca bir yüzüyle tutar ve Kuzey Kore’nin karanlığını, baskısını ve sefaletini göstermekle yetinir. Peki ya aynanın diğer yüzü? Bu yüz, liberal dünyanın kendi çelişkilerini ve kapitalizmin kör edici yanlarını görmemizi sağlar mı? Görmek isteyenler için evet, ama sadece görmekle yetinmek mümkün değildir.
Liberal Propaganda ve Gerçeklik
Kapitalist dünyanın liberal söylemi, Kuzey Kore’yi “modern bir gulag”(*) olarak resmeder. İnsan hakları ihlalleri, lider kültü, açlık ve baskı hikayeleriyle süslenmiş bu anlatılar, Batı’nın ideolojik üstünlük iddiasını pekiştirmek için tasarlanmıştır. Elbette, bu anlatıların doğruluk payı yadsınamaz; fakat eksik bırakılan bağlam, gerçekliği algılayışımızı yanıltır. Kuzey Kore sadece kendi günahlarının değil, aynı zamanda uluslararası sistemin acımasızlığının da bir ürünüdür.
Kapitalizm, Kuzey Kore'ye dışarıdan bakarken, “özgürlük” söylemini bir kalkan gibi kullanır. Ancak aynı kapitalizm, kendi içinde sayısız zinciri sürüklemektedir. Bugün hâlâ Afrika'nın madenlerinden çıkarılan kobaltın çocuk işçiler tarafından toplandığını, göçmen işçilerin dünya metropollerinde köle gibi çalıştırıldığını biliyoruz. Peki, bu zincirleri görmezden gelirken, Kuzey Kore’nin hapsedilmiş halkına özgürlük vadetmek ne kadar samimidir?
Liberal propaganda Kuzey Kore’yi yalnızca bir “anti-kapitalist düşman” olarak görürken, bu düşmanın nedenlerini sorgulamaz. Kuzey Kore’nin kapalı yapısının ardında, 1950’lerden bu yana uygulanan ekonomik yaptırımların ve sürekli tehdit edilen varlığının rolü yok mudur? Bize anlatılan hikâye, yalnızca siyah ve beyazdan mı ibarettir, yoksa grinin tonlarını görmek için başka bir perspektife mi ihtiyaç vardır?
Kapitalizmin Sürdürülemezliği
Dünya, küresel kapitalizmin güçlü kasırgasında savrulurken, bu sistemin sürdürülebilir olmadığını artık anlamış olmalıyız. Bir düşünün: Kapitalizm, tüm tarih boyunca bir yarış pistinde koşan bir at gibi davranmıştır. Ancak bu atın koşusu, diğerlerini yenecek kadar hızlı olmaktan ibaret değildir; aynı zamanda pistin kendisini de parçalayıp yok eder. Kuzey Kore’nin nükleer programını, bu yıkıcı yarışın bir yan ürünü olarak düşünmeliyiz.
Rekabet ve Nükleer Tehlike
Kapitalist ülkeler, sürekli büyüme ve üstünlük arayışıyla, uluslararası arenada bir silahlanma yarışı yaratmıştır. Kuzey Kore’nin nükleer silah geliştirme çabası, bu rekabetin yalnızca “yanlış yola sapmış” bir çocuğu gibi görülebilir mi? Yoksa bu, kapitalizmin uluslararası düzeyde ürettiği tehdit algısına verilen çaresiz bir yanıt mıdır?
Bir an durup soralım: Kuzey Kore nükleer silahlara neden bu kadar bağımlı hale geldi? Bu sorunun yanıtı, sistemin kendisindedir. ABD’nin Kore Savaşı’ndan bu yana uyguladığı politikalar ve Güney Kore ile yapılan askeri işbirlikleri, Pyongyang(**) yönetimini bir varoluş krizine sürüklemiştir. “Nükleer kalkan” olmadan, bu küçük ülkenin ayakta kalma şansı var mıydı?
Kaynakların Savurgan Kullanımı
Kapitalizmin kaynakları hoyratça tüketmesi, yalnızca Kuzey Kore gibi ülkeler için değil, bütün insanlık için bir tehlikedir. Dünya üzerindeki ormanlar, petrol rezervleri ve temiz su kaynakları, kapitalist sistemin doyumsuz iştahıyla tükenmektedir. Kuzey Kore bu tahribata dahil olmayarak çevreyi kurtaran bir model sunmuyor, elbette. Ancak mesele şu: Kaynakların sürdürülemez kullanımı, kapitalizmin kendi yıkımını hazırlayan temel unsurlarından biridir. Kapitalizmin eleştirel gözle sorgulanmadığı bir ortamda, Kuzey Kore gibi ülkelerin çevresel ve ekonomik alternatiflerini nasıl değerlendirebiliriz?
Batı’nın Çelişkileri
Bir soruyla yazıya dönelim: Batı, gerçekten Kuzey Kore’nin baskıcı yapısını halkının refahı için mi eleştiriyor? Yoksa bu eleştiriler, bir ideolojik üstünlük savaşı mı? Kapitalist ülkeler, Kuzey Kore’ye dair söylediklerinde samimi olsalar bile, kendi tarihleriyle yüzleşmeden bu samimiyetin bir anlamı olabilir mi?Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da işgal sonrası enkaz haline gelen toplumlar.. Sömürgecilik tarihi boyunca, halkların doğal zenginliklerini çalan Batı metropolleri…
Ve bugün, çevre krizini derinleştiren neoliberal politikalar…
Bu çelişkilerle yüzleşmeden, Kuzey Kore’ye dair yapılacak her eleştiri, ideolojik bir silah olmaktan öteye gitmez.
2: Kuzey Kore Rejimi Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme
“Bir devrim, yalnızca varolan düzeni alaşağı etmekle yetinmez; aynı zamanda yeniyi kurmak için mücadele eder. Ancak eski düzenin enkazına saplanıp kalan devrim, bir anıt değil, bir mezar taşı olur.” Kuzey Kore’nin hikayesi tam da bu noktada başlar: Marksist bir devrim iddiasıyla yola çıkmış, ancak enkazların içinde kendi yolunu kaybetmiş bir rejim. Pyongyang yönetimi, idealleriyle gerçeklik arasındaki uçurumu gizlemek için Juche ideolojisi nin (***) sisli örtüsünü kullanırken, bu çelişkileri anlamak ve adil bir eleştiri sunmak için dışsal faktörleri de göz önünde bulundurmalıyız.
Marksist İlkelerden Sapma
Kuzey Kore, sosyalist bir devlet olarak Marksist teoriyi rehber edindiğini iddia eder. Ancak rejimin yapısı ve uygulamaları, bu teoriden sapmaları gözler önüne serer.
Marksizm, sınıfsız bir toplumu hedefler; üretim araçlarının kolektif mülkiyetine dayalı bir yapının, bireyler arasındaki ekonomik ve sosyal eşitsizliği ortadan kaldıracağını savunur. Ancak Kuzey Kore’de: Kim ailesi(****) ve çevresindeki elit, işçi sınıfı adına yönetimde olsa da gerçekte bu, halkın emek gücünü sömüren bir oligarşidir. Parti üyeleri ayrıcalıklı bir sınıf oluşturmuş, halkın çoğunluğu ise sıkı bir kontrol altında yaşamaya mahkum edilmiştir.
Marksist ilkeler, bireylerin değil, kolektifin önceliğini savunur. Ancak Kuzey Kore’de Kim Il-sung, Kim Jong-il ve Kim Jong-un’un lider kültü, bu ideali ters yüz etmiştir. Bu liderler, neredeyse kutsal figürler olarak yüceltilmiş, halkın sadakati bireysel bir güce yönlendirilmiştir.
Üretim Araçlarının Toplum Yararına Kullanımı
Üretim araçlarının toplumsal yarar için kullanılmasını savunan Marksist anlayış, Kuzey Kore’de askeri önceliklere ve rejimin bekasına adanmıştır. Kuzey Kore’de ekonomik kaynakların büyük bir bölümü nükleer program ve orduya ayrılmıştır. Bu durum, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük eksikliklere yol açmıştır.
Verimsiz Tarım ve Sanayi Politikaları: Merkezi planlama ekonomisinin başarısızlığı, özellikle tarım sektöründe kitlesel açlık dönemlerini tetiklemiştir. 1990’ların kıtlığı(*****) , bu verimsizliğin en dramatik sonucudur.
Uluslararası Dayanışmanın Yokluğu
Marksizm, uluslararası işçi sınıfı dayanışmasını ve enternasyonalizmi savunur. Ancak Kuzey Kore, kendi içine kapanık yapısıyla bu ideali tamamen terk etmiştir. Milliyetçi Bir Sosyalizm: Juche ideolojisi, Marksizmin enternasyonalizmine tamamen zıttır. Bu ideoloji, halkın dış dünyadan izole edilmesini haklı çıkarmak için milliyetçi bir söylem kullanır.
Küresel Hareketlerden Kopukluk: Kuzey Kore, dünyadaki diğer sosyalist hareketlerden izole olmuş, kendi otoriter yapısını sürdürmek için küresel dayanışmadan vazgeçmiştir.
Dış Etkiler ve İdeolojik Kuşatma
Marksist ilkelerden sapmaların bir kısmı, Kuzey Kore’nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanırken, bir kısmı da dışsal koşulların baskısından kaynaklanmaktadır.
Yaptırımların Yıkıcı Etkisi: ABD öncülüğündeki ekonomik yaptırımlar, Kuzey Kore’nin dış ticaretini ve kaynak erişimini büyük ölçüde sınırlamıştır. Bu durum, rejimi hem ekonomik açıdan kırılgan hale getirmiş hem de iç baskıyı artırmıştır. Halkın sıkıntıları, rejimin dış tehditleri propaganda malzemesi olarak kullanmasını kolaylaştırmıştır.
İdeolojik Kuşatma: Kapitalist dünya, Kuzey Kore’yi sürekli bir tehdit olarak göstererek rejimi izole etmiştir. Bu, halkın kapitalizmi tanımasını engellemek için bir fırsat yaratırken, aynı zamanda rejimin kontrol mekanizmalarını güçlendirmiştir.
Çin ile İlişkiler: Stratejik, Ama Tehlikeli
İdeolojik Çelişkiler: Çin, kapitalist reformlarla sosyalist ideallerden uzaklaşırken, Kuzey Kore bu durumu ideolojik bir tehdit olarak görmüştür. Çin’in “piyasa sosyalizmi” anlayışı, Kuzey Kore’nin geleneksel merkeziyetçi yapısıyla çatışmaktadır.
Stratejik Ortaklık: Buna rağmen, Çin ve Kuzey Kore arasındaki ilişki tamamen stratejiktir. Çin, Kuzey Kore’yi ABD karşısında bir tampon bölge olarak kullanırken, Pyongyang yönetimi de Çin’i ekonomik ve diplomatik bir destek kaynağı olarak görmektedir. Bu pragmatik ilişki, Kuzey Kore’nin bağımsız sosyalist bir alternatif sunma kapasitesini daha da zayıflatmaktadır.
Kuzey Kore’nin Marksist Bir Eleştirisi:
Rejim neden kolektif refah sağlayamıyor?
Marksizmin hedefi olan kolektif refah, Kuzey Kore’de rejimin bekasına ve askeri önceliklere feda edilmiştir. Halkın ihtiyaçları ikinci planda kalmıştır.
Kuzey Kore gerçekten sosyalist bir model mi sunuyor?
Hayır. Kuzey Kore, sosyalist bir devlet olmaktan çok, devlet kapitalizminin otoriter bir versiyonunu temsil etmektedir. Rejim, halkın refahını artırmak yerine, ideolojik ve askeri çıkarlarını öncelemiştir.
Dışsal baskılar olmasaydı durum farklı olur muydu?
Muhtemelen evet. Kuzey Kore, yaptırımlar ve izolasyon yerine uluslararası işbirliği içinde kalsaydı, daha kolektif bir ekonomi ve halk refahı modeli geliştirebilirdi. Ancak rejimin iç çelişkileri de bu idealin önünde bir engel oluştururdu.
3: Dijital Çağda Sosyalist Bir Alternatif Mümkün mü?
“Her büyük kriz, içinde bir imkan taşır. Yıkımın eşiğindeki insanlık, kaybettiği hayalleri yeniden şekillendirmek için bir fırsat bulabilir mi? Yoksa bu kriz, bizi hep aynı yollara mahkum mu eder?” Dijital çağ, ideolojik kuşatma ve kapitalist hegemonyanın gölgesinde sıkışan sosyalist idealleri yeniden düşünmek için benzersiz bir zemin sunuyor. Ancak Kuzey Kore gibi örnekler, sosyalizmin adını taşıyan her uygulamanın bu idealleri hayata geçiremediğini gösteriyor. Peki, dijital çağda gerçekten halk refahını önceleyen, sürdürülebilir bir sosyalist model mümkün mü?
Zihniyet Devrimi Olmadan Sosyalizm Neden Mümkün Değil?
1. Sosyalist Bir Alternatif İçin Halkın Bilinci
Kapitalizmin en büyük başarısı, yalnızca ekonomik yapılar üzerinde değil, aynı zamanda insanların zihinleri üzerinde de bir hegemonya kurmuş olmasıdır. Sosyalist bir alternatif inşa etmek için yalnızca ekonomik modelleri değil, zihniyetimizi de değiştirmemiz gerekir:
Tüketim Kültürüne Karşı Dayanışma Kültürü: Dijital çağ, bireysel tüketimi artıran algoritmalarla örülüdür. Sosyalizm, bu döngüyü kırarak dayanışmayı merkeze alan bir kültür inşa etmek zorundadır.
Kolektif Bilinç: Halkın, sosyalizmin sadece bir ideoloji değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu anlaması gerekir. Bu, yalnızca devlet politikalarıyla değil, eğitim ve katılım yoluyla mümkündür.
2. Ütopik Sosyalizmin Tuzakları
Zihniyet devrimi olmadan sosyalizm, “ütopyacı” bir projeden öteye geçemez. Kuzey Kore, bir yandan baskıcı bir devlet modeli yaratırken diğer yandan halkın zihinsel dönüşümünü sağlayamamış bir sistemin en çarpıcı örneklerinden biridir:
İdeolojik Zorbalık: İdeolojiyi halkın benimsemesi yerine zorla kabul ettirmek, sosyalizmin özüne aykırıdır. Kuzey Kore’deki Juche ideolojisi, bir halk hareketi olmaktan çok, lider kültü üzerinden dayatılmış bir doktrindir.
Halkın Katılımının Eksikliği: Sosyalizmin başarıya ulaşması için halkın yalnızca üretim sürecine değil, karar alma mekanizmalarına da aktif olarak katılması gerekir. Kuzey Kore gibi örnekler, merkeziyetçiliğin sosyalizmi nasıl yozlaştırabileceğini göstermektedir.
Dijital Çağ ve Sosyalist Modeller
1. Dijital Araçların Kullanımı
Dijital çağın sunduğu fırsatlar, sosyalizmin uygulanabilirliğini artırabilir. Ancak bu araçların nasıl kullanıldığı belirleyici olacaktır:
Demokratik Katılım ve Şeffaflık: Blockchain teknolojisi, halkın karar alma süreçlerine doğrudan katılmasını sağlayabilir. Örneğin, yerel yönetimlerin harcamalarını şeffaf hale getiren dijital sistemler oluşturulabilir.
Eşit Erişim: Dijital araçların tüm halka açık ve ücretsiz olması, bilgiye erişimde eşitsizlikleri azaltabilir. Bu, sosyalizmin bilgiye dayalı bir ekonomi kurma hedefini destekler.
2. Küresel Bağımlılık ve Otonomi
Dijital çağın kapitalist dinamikleri, küresel bağımlılıkları artırırken sosyalist bir alternatifin otonomi yaratmasını zorlaştırır. Kuzey Kore, bu zorluğu aşmak için dış dünyadan izole olmuş, ancak bu izolasyon halkın refahını artırmamıştır:
Teknolojik Bağımsızlık: Sosyalist bir model, büyük teknoloji şirketlerinin kontrolünden kaçınarak açık kaynaklı yazılımlar ve yerel teknolojik çözümler geliştirmelidir.
Yerel Ekonomilerin Güçlendirilmesi: Yerel üretim ve tüketim döngüleri, küresel kapitalizme karşı bir alternatif oluşturabilir.
Kuzey Kore’den Çıkarılacak Dersler
Kuzey Kore’nin deneyimi, sosyalist ideallerin nasıl yozlaşabileceği ve sürdürülebilir bir sosyalizmin hangi koşullarda mümkün olabileceği konusunda önemli dersler sunar:
1. Merkeziyetçilikten Kaçınmak
Merkeziyetçilik, Kuzey Kore’de olduğu gibi, halkın iradesini devletin çıkarlarına feda edebilir. Halk demokrasisi, ancak yerel yönetimlerin ve işçi konseylerinin güçlendirilmesiyle mümkün olabilir.
2. Milliyetçi İzolasyon Yerine Dayanışma
Juche ideolojisinin milliyetçi temelleri, Kuzey Kore’yi uluslararası sosyalist dayanışmadan koparmıştır. Sosyalist bir model, uluslararası işbirliğini ve paylaşımı öncelemelidir.
3. Lider Kültünden Uzaklaşmak
Kuzey Kore’nin lider kültü, sosyalizmin kolektiflik ilkesine aykırıdır. Sosyalist bir model, bireysel liderlik yerine kolektif liderliği teşvik etmelidir.
Gerçekçi Ol, İmkansızı İste!
Bugün, kapitalizmin sürdürülemez olduğu gerçeği her zamankinden daha açık. Kaynakların tükenişi, çevresel felaketler ve artan eşitsizlik, bir alternatif arayışını zorunlu kılıyor. Ancak bu alternatif, geçmişin hatalarını tekrar etmeden, dijital çağın imkanlarını kullanarak inşa edilmelidir.
1. Gerçekçi Bir Sosyalist Modelin Temel İlkeleri
Stratejik Kamu Mülkiyeti: Enerji, sağlık ve ulaşım gibi temel sektörler kamu mülkiyetinde kalmalı, ancak bireysel girişimlere yer açılmalıdır.
Halk Katılımı: Karar alma mekanizmaları dijital araçlarla doğrudan demokratik hale getirilmelidir.
Eğitim ve Bilinçlendirme: Halk, sosyalist değerleri benimsemek için eğitilmeli ve bilgilendirilmelidir.
2. Kuzey Kore ve Gelecek
Kuzey Kore, bir sosyalist modelin başarısız olduğu noktaları gösteren bir ayna görevi görür. Ancak bu ayna, yalnızca eleştiri yapmak için değil, daha iyi bir yol aramak için kullanılmalıdır. Kuzey Kore’nin hatalarından öğrenmek, sosyalizmin yeni bir versiyonunu inşa etmek için bir fırsattır.
Sonuç: Umut ve Mücadele
“Felaketin eşiğinde durmak, ona teslim olmayı gerektirmez. İnsanoğlu, umudu yitirdiğinde bile, yeniden hayal etme cesareti bulmalıdır.” Dijital çağda sosyalist bir halk demokrasisi, yalnızca ekonomik bir model değil, aynı zamanda bir zihniyet devrimi gerektirir. Kuzey Kore örneği, bu yolda bir uyarıdır: Sosyalizm, halkın iradesine ve refahına dayanmadığında, yalnızca bir baskı mekanizmasına dönüşür.
Bugün, “gerçekçi ol, imkansızı iste” şiarıyla yola çıkacak bir entelektüel ve toplumsal hareket, kapitalizmin ötesinde bir dünya tasavvur etme cesaretini göstermelidir. Kuzey Kore’nin hatalarını tekrarlamayan, ancak onun derslerinden öğrenen bir model mümkün mü? Bu sorunun yanıtı, bizim hayal gücümüzde ve cesaretimizde saklı.
Notlar :
(*) Gulag: Sovyetler Birliği’nde 1930’lardan 1950’lere kadar kullanılan zorunlu çalışma kamplarını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu terim, genellikle Kuzey Kore’deki hapishane ve çalışma kamplarına benzerlik kurmak için metaforik olarak kullanılır.
(**) Pyongyang Yönetimi: Kuzey Kore hükümeti genellikle başkent Pyongyang’a atıfla bu şekilde tanımlanır. Pyongyang, Kuzey Kore’nin siyasi, ekonomik ve kültürel merkezidir ve Kim ailesi yönetimindeki totaliter rejimin merkezi olarak görülür.
(***) Juche İdeolojisi: Kuzey Kore'nin resmi devlet ideolojisidir. "Öz güç" anlamına gelen Juche, Kim Il-sung tarafından geliştirilmiştir. İdeoloji, ekonomik, siyasi ve askeri bağımsızlığı vurgular ve dış yardımlara karşı bir duruş sergiler. Ancak, pratikte milliyetçi bir izolasyon politikasını meşrulaştırmak için kullanılmıştır.
(****) Kim Ailesi: Kuzey Kore’de yönetimi elinde bulunduran ve üç nesildir iktidarda olan aile. Kim Il-sung, ülkenin kurucusudur; Kim Jong-il ve ardından Kim Jong-un onun halefleridir. Bu aile, rejimin lider kültü etrafında şekillenmesini sağlamıştır.
(*****) The Arduous March (Zorlu Yürüyüş): 1990’lı yıllarda Kuzey Kore’de yaşanan büyük kıtlık dönemini tanımlamak için kullanılan bir ifadedir. Bu dönemde yaklaşık 2-3 milyon kişinin açlıktan öldüğü tahmin edilmektedir.