Kozmik Döngü: Işığın ve Nefesin Yolculuğu

 Kozmik Döngü: Işığın ve Nefesin Yolculuğu

 

İki Doğum Hikâyesi


Evrenin bebekliği ile insanın bebekliği arasında görünmeyen bir bağ var.

Biri 13,8 milyar yıl önce, diğeri ise annemizin rahminde başlıyor.

Biri ışığın özgürlüğe kavuşması, diğeri nefesin başlamasıyla anlam kazanıyor.

İkisi de bir “karanlıktan çıkış” hikâyesi.


 Evrenin İlk Nefesi


Büyük Patlama’dan sonraki ilk 380 bin yıl, evren opak bir plazma deniziydi. Elektronlar ve protonlar serbest dolaşıyor, fotonlar sürekli saçılıyordu. Işık, adeta hapsolmuştu.

Sonra evren soğudu. Elektronlar protonlarla birleşerek nötr hidrojen atomlarını oluşturdu. Artık fotonların önü açıktı; evren ilk kez görünür oldu.

Bugün hâlâ bu anın yankısını, kozmik mikrodalga arka plan ışıması olarak gökyüzünde ölçebiliyoruz. Bu, evrenin bebeklik fotoğrafı👇



İnsanın İlk Işığı


Anne karnındaki bebek, loş, sıcak, dalgaların taşıdığı bir dünyada yaşar. Sesler filtreden geçer, ışık yarı saydam bir perde ardında hafifçe süzülür. Besin, nefes, güven… her şey hazırdır.

Doğum anı, bu huzurlu evrenden sert bir kopuştur.

Ani ısı düşüşü, parlak ışık, yüksek sesler… ve ilk nefes.

Ağlama, hem bu şokun hem de yaşamın başladığının ilanıdır.


Paralel Yolculuklar


Evrenin ışığı, engellerden kurtulup yol almaya başlar. 

İnsan, ilk nefesle kendi yolculuğuna çıkar.

İkisi de iz bırakır: Evrenin izi gökyüzünde mikrodalga ışımasıdır; insanın izi ise yaşamı boyunca dokunduğu, değiştirdiği şeyler.


 Mistik Döngü


Doğum, yalnızca bir başlangıç değil; aynı zamanda bir görev çağrısıdır.

Başlangıç ile son arasında bize görünmeyen ama sezgilerimizle hissettiğimiz görevler yüklenir.

Ölüm ise bir son olmaktan çok, başka bir rahme dönüş gibidir.

Toprak, yalnızca çürüyen bedenleri değil, yıldızların tozunu da saklayan bir ana rahmi.

Özgürlük arayışımız ile ölüm arayışımız, tuhaf bir şekilde aynı kökten beslenir:

Sınırsıza karışma isteği.

Belki de bu yüzden, ölümden korkarken bile, bilinmeyene duyduğumuz çekim bitmez. Çünkü o bilinmeyen, ilk geldiğimiz yerin yankısını taşır.


 Sonsuzluğun Yankısı – Kozmosun Beşiği

Evren, henüz bir bebekti.

380 bin yıllık karanlık uykusunda, ışık parçacıkları duvarlara çarpıp duruyor, yol bulamadan hep yeniden başlıyordu.

Sıcak, yoğun, korunaklı…

Tıpkı rahimdeki bir çocuk gibi; gözleri kapalı, ama içinde bir evren taşıyan.

Sonra bir gün — ya da milyarlarca yıl önceki bir an — ısı düştü.

Evren nefes aldı. Elektronlar protonlara sarıldı, bir daha bırakmamak üzere.

Ve ışık, ilk kez özgürleşti.

O an, evrenin gözleri açıldı.

İnsan da böyle doğar.

Karanlık, sıcak bir kozmostan, soğuk ve parlak bir dünyaya adım atarak.

İlk nefes, göğüs kafesini yakar.

İlk ışık, gözleri kamaştırır.

Ama hem evren hem insan bilir ki, artık yolculuk başlamıştır.

Ve belki de bu yüzden, gökyüzüne her baktığımızda,

o ilk özgür ışığın yankısını hissederiz.

Kendi doğumumuzun uzak, kozmik akrabası.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

VERESİYE SATAN PEŞİN SATAN..

Sınıf Sendikacılığı Bağlamında Türkiye'de Memur Sendika Hareketi

Oğlumun arkadaşı ile oyuncak kavgası!...